SİZE önce İngiliz Parlamentosu'nun genel kurul salonundan söz etmek istiyoruz:
Salonun baş tarafında Speaker'in yani bizdeki örneğe göre Meclis Başkanı'nın (veya Başkanvekilinin) masası vardır. O oradaki görkemli koltukta oturarak görüşmeleri yönetir.
Salonda kürsü yoktur.
İktidar milletvekilleri başkanın sağındaki sıralarda, muhalefet solundakilerde oturur. Aralarındaki boşlukta zemini boydan boya kesen iki kalın çizgi bulunur. Bu çizgileri iki taraf da geçemez. Zaten aradaki mesafe, -rivayet doğruysa- iki üyenin birbirine kılıç çekmeleri halinde bile ulaşmalarına engel olacak kadardır. Çünkü Meclis'te üyelerin birbirine saldırmaları, yumruklamaları ve hatta tabancayı çekip dan diye vurmaları gibi Meclisin saygınlığı ile bağdaşmayacak olayların meydana gelmesi, öncelikle alınan bu fiziki önlemlerle engellenmiştir.
Bugün İngiliz Parlamentosu'na giderseniz, sıfatınız ne olursa olsun, (az abartarak söyleyelim) üzerinizde bir toplu iğne bile bulunduramazsınız. Çünkü zor veya şiddet o kapıdan içeri hiçbir zaman giremez.
Bunları geçen yıl bu tarihlerde genel kurulda çıkan bir kavga sırasında DYP Milletvekili Feyzi Şıhanlıoğlu'na attığı bir yumruk yüzünden onun ölümüne sebebiyet verdiği gerekçesiyle 2 yıl 9 aya mahkûm edilen MHP İçel Milletvekili Cahit Tekelioğlu yüzünden anımsadık.
Bizim Meclis'in Genel Kurul salonu, maalesef binanın inşa edildiği dönemin anlayışına uygun olarak konferans mekánı gibi yapılmıştır. Bir kisinin konuşacağı, herkesin onu uslu öğrenciler gibi dinleyeceği bir düzen öngörülmüştür.
Dostumuz Hüsamettin Cindoruk, TBMM Başkanı iken bu yanlışı düzelteyim diye yola çıktı. Devletin 40 milyon doları harcandı. Neticede salon tanınmaz hale geldi.
Şimdi konuşmacı kürsüsü ile milletvekilleri aynı zemindeler.
Görüşmelerde biraz gerginlik meydana gelince de koltuğundan fırlayan, ya kürsüdekinin yahut da karşısına çıkan öteki parti milletvekilin suratına yumruğu patlatıyor.
Sonuç...
Bazen şurası burası çürümüş çehreler... Veya Şıhanlıoğlu olayındaki gibi ölüm...
Anımsarsanız o olayda Şıhanlıoğlu'nun da cebinden tabancası düşmüş, hatta tabancadan fırlayan şarjörün mermileri ortalığa dağılmıştı...
Bu durum sürüp gittiği sürece Şıhanlıoğlu'nun ölümü gibi müessif olayları beklemeye mecburuz.
Deli Halit Paşa'nın 1920'lerde Ali Çetinkaya tarafından meşru müdafaa halinde öldürülmesinden bu yana ders alacağımız çok olay gördük. Ama hálá gerekli dersi almamış olmalıyız ki ikide bir cinayetle Meclisimizin adını kirletiyor, itibarını aşağı indiriyoruz.