YAZI işlerinde, bugünden itibaren ilgiyle okuyacağınızı zannettiğimiz "Türkiye Malezya olur mu?" konulu röportajlarla ilgili fotoğrafları tartışırken 1989 yılında gördüklerimiz geldi aklımıza...
Meğer o tarihte çekilen fotoğraflardan daha iyisi, Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in gezisiyle ilgili 21 Şubat 1989 tarihli yazımızda yer almış. Şöyle demişiz:
"Malezya (...) nüfusunun yüzde 60 kadarı Müslüman (...) olmasına rağmen aşırı İslamcılar kadınları çarşaf altına sokmayı başaramamışlar. Sadece arada sırada bizdeki ’sıkma baş’lara benzeyen birkaç kadına rastlıyorsunuz. O kadar... Daha da ilginci, bir ’Müslüman ülkesi’ olmasına rağmen Malezya’da Arap harfleri ile yazılmış hemen hiçbir şeye rastlayamıyorsunuz."
Ezgi Başaran’ın yazdığı, Sebati Karakurt’un fotoğrafladığı röportajdan anlıyorsunuz ki artık "Arap alfabesi" ile yazılmamış tabela bulmak nerdeyse imkánsızmış.
Demek o Malezya’nın yerinde yeller esiyor.
Ezgi Başaran oradaki yobazların"din ve vicdan özgürlüğü" adına Müslüman bireylere yaptıkları baskıya karşı direnen Malezyalı Müslüman iki avukatla konuşmuş. Malik İmtiaz ve Haris bin Muhammed isimli avukatlardan biri şunları söylemiş:
"Üç yıl önce İstanbul’da, bazı entelektüellere ’Türkiye İslamlaşıyor’ dedim. Bana ’Mümkün değil, Türkiye’nin supapları var’ dediler. 22 Temmuz seçimleri beni haklı çıkardı. Bundan 10 yıl önce, Malezya’da geldiğimiz noktayı ben de hayal bile edemezdim. Ve böyle giderse, sivil toplum kendine gelip frene basmazsa, 5-10 yıl içinde Malezya İran, Türkiye de Malezya olacak."
Hadi diyelim ki Ezgi Başaran bu röportajı "tarafsız" bir anlayışla yapmadı. Gitti "Türkiye bir süre sonra Malezya’ya döner" diyecek adamlar aradı. Bu beyan da onun sonucu...
Peki ama bugünkü iktidarın destekçisi Yeni Şafak Gazetesi yazarı Ayşe Böhürler de mi o niyetle kaleme sarıldı?
Ayşe Böhürler’in eski Başbakan Muhammed Mahathir’in kızı Marina Mahathir’le yaptığı mülakat dünkü Yeni Şafak’ta yayımlanmaya başladı.
Bakın tüm tartışmalarımızın özünü oluşturan "din ve dini değerleri politikaya alet etme" eylemi ne sonuç veriyormuş? Marina Mahathir’den dinleyin:
"İslami bir parti olan bir muhalefet partimiz var ve şu anda bir eyaleti onlar yönetiyor. Bu parti bazen hükümetten daha Müslüman olduğu oyununu oynar. Hükümet kendisinin de İslami olduğunu ispatlamaya çalışarak tepki gösterir. Dolayısıyla biz iki ateş arasında kalırız."
İki ateş arasında kalmalarıyla bitseydi mesele yoktu... Marina, kadınların din baskısı altında nasıl ezildiklerini de anlatıyor.
İktidara gelmek veya orada kalmak kaygısıyla "dini duyguları" bir kere siyaset pazarına sürülünce varılacak yer -kaç defa yazdık ama bazı kafalara girmiyor o nedenle tekrar edelim- Malezya’nın şimdi bulunduğu yerdir.
Sonrasını da zaten Malezyalı avukat gayet iyi özetlemiş.
Malezya’daki Arap alfabesi modasının asıl amacını görüyor musunuz?