Maksat dostluk olsun...

GALİBA bazı meseleleri gereksiz yere biz büyütüp duruyoruz.

Turgut Özal merhum da, "Formalitenin ne gereği var efendim, yaparsın biter" derdi de kafamız bir türlü almazdı. Nitekim kendisini karşılamaya gelen bir askeri tören birliğini şortlu, sandaletli ve "t-shirt"lü halde selamlamakta sakınca görmemişti.

Şimdi bizim dış ilişkilerimizde de böyle "kestirme çözüm" hevesleri çoğalmış gibi görünüyor.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan "Türkiye ile ön koşulsuz diplomatik ilişki kurmaya hazırız" mı demiş.

Ne uzatıyoruz efendim? Zaten stratejik ortağımız (!?) ABD de bir süredir "Ermenistan’la aranızdaki sınır kapısını açın. Diplomatik ilişkiyi başlatın" demiyor muydu?

Bizim iyiliğimizi en az bizim kadar düşünmesi gereken -eh stratejik ortaklık üç aşağı beş yukarı bunu gerektirmez mi?- koskoca bir ABD bunu istiyorsa, elbet bir bildiği vardır.

Kaldı ki ABD hükümetini memnun edersek, onlar da -olur ya- Terörle Mücadele konusundaki temsilcileri General Joseph Ralston’u Türkiye’ye bir kere daha gönderirler. General Ralston ile bizim Edip (Başer) Paşa oturur görüşür, Kuzey Irak’taki PKK kamplarının tamamen boşaltılmasını izleyen bir tarihte birkaç Türk savaş uçağının o yöre semalarından geçmesine karar verebilirler.

O arada ABD Kongresi de "Türkler soykırım uygulamıştır" diye bir karar alırsa, hoş görmemiz gerekir. Öyle ya... Biz meşhur 1 Mart 2003 Tezkeresi TBMM’de reddedilince aynı şeyi onlara söylemedik mi?

Sonra Irak’la ilişkilerimizi de biraz fazla büyüttük.

Irak’ın bütünlüğünü savunmuyor muyuz? Yeri gelince "Ankara’nın muhatabı Bağdat’tır" demedik mi?

Belli ki ilişkilerimizin kırmızı çizgisini açık bir şekilde çizmiş, karşı tarafa da göstermişiz.

Çizgiyi çizen biz olduğumuza göre onu silmek, değiştirmek, biraz bu tarafa almak da bizim özgür irademizle yapabileceğimiz bir şeydir. Nitekim bu noktada hiçbir dış müdahaleye müsamaha etmeyiz.

Madem ki kendi çizdiğimiz çizgiyi kendimiz silebiliriz, pekala Bağdat yerine Erbil’le yani Kuzey Irak’taki yönetimle de konuşabiliriz.

Kaldı ki biz eğer öyle yapmayı istersek, kimsenin bizi bundan alıkoymasına izin vermeyiz.

Nitekim eğer oradan iyi niyet işareti alırsak, bunu yapmakta niçin sakınca olsun?

Gerçi böyle bir hareket Kuzey Irak’ta bağımsız bir devlet kurulmuş olduğunu kabul ettiğimiz anlamına gelebilir ama, ne zararı var? Olayların seyri o yönde olduğuna ve eninde sonunda biz bu gerçeği kabul edeceğimize göre ne kadar erken davranırsak o kadar yararımıza olur.

Haa! Neydi? Celal Talabani bir de "Cumhurbaşkanı" sıfatıyla Türkiye’ye gelmek ve egosunu tatmin etmek istiyor deniyordu değil mi?

Ne zararı var efendim. Tek ayağı üstünde 40 yalan söylememiş kaç politikacı var ki, onun yaptıklarını yüzüne vuralım?

Mesele iyilik, huzur, dostluk değil mi? Büyütmeyelim efendim. Ne istiyorlarsa verelim.

Yazarın Tüm Yazıları