TÜSİAD yani Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği yöneticileri kendileri açısından akıllıca bir şey yaptılar:
Siyasi parti liderlerini kendi zeminlerine çekip, kendi görüşleri ile söz konusu siyasi liderin görüşlerini birebir karşılaştırıyorlar.
Tabii işlerine gelen lideri, bu yarı sınav, yarı mülakat, yarı şov nitelikli olayı yaşarken belirleme olanağını da böylece buluyorlar.
Dün bu toplantılardan ilki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri Tayyip Erdoğan’la yaşandı.
Biz hem TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın hem de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını radyo ve televizyonlardan izledik. Edindiğimiz izlenimi en kalın hatlarıyla baştan söyleyelim:
Arzuhan Doğan Yalçındağ Başbakan’ın, "Yeni büyüme ve istihdam politikalarının ve sanayi stratejisinin temel unsurlarına ve tercihlerine değinmesini" istedi ama yuvarlak laf dışında sonuç alamadı.
Arzuhan Doğan Yalçındağ, "AKP yeni dönemde enerji konusundaki vizyonunu ve öngördüğü kurumsal yapıları ve yatırımları bizimle paylaşırsa çok memnun oluruz" dedi ama beklentisi gerçekleşmedi.
Keza Anayasa’nın cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili hükümlerinin "Bir sistem değişikliği anlamına gelebilecek" nitelikte olduğuna değindi. "Siyasi partiler yasası ve seçim sistemi ele alınmadan bunların yapılmasının eksik ve sakıncalı olacağını" söyledi ama yanıt alamadı.
İki konuşmacı da ekonomik göstergelerin iyiliğinden söz ettiler. Biz de bunu belirttikten sonra aklımıza takılan öteki noktalara değinelim:
Başbakan devletimizin "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olduğunu söylüyor. Dediği doğrudur ama:
1)İfade özgürlüğü kısıtlı demokrasi olur mu?
2)Laik rejimin düşmanı kadrolara teslim edilmiş bir devletin "laikliği" kalır mı?
3) Sadaka verme, zekat dağıtma mantığıyla sosyal devlet kavramına ulaşılabilir mi?
4) Yargıyı bağımsızlaştırmayı taahhüt eden ama bu konuda bir tek adım dahi atmayan bir siyasi iktidarın bu konuda samimi olduğuna inanılabilir mi? gibi sorulara yanıt vermediği de gerçektir.
Onu da bırakalım:
Sayın Başbakan "Hep yargının bağımsızlığını konuşuyoruz. Yargı bağımsız... Ben de bugün yeni bir ifade oraya koyuyorum. Yargının tarafsızlığını istiyorum. Bunu başarmak durumundayız" diyor. Bunu derken de yargının (özellikle Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın) laik cumhuriyetin temel felsefesine bağlı olmaktan kaynaklanan kararlarına isyan ettiğini saklamıyor.
Zaten kritik nokta da o!
Sayın Başbakan’a her ülkede mahkemelerin hem bağımsız hem de o ülkedeki devletin temel felsefesine bağlı olmasının gerekli ve şart olduğunu birileri anlatmalıdır.
Sayın Başbakan mahkemelerle futbol hakemlerini karıştırmazsa mesele çözülür. Hatta lafı o noktaya götürünce belirtelim ki futbol hakemleri de onları yaratan sistemden yanadır.