YENİ Anayasa taslağını irdeleyen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Komisyonu’nun Başkanı Dengir Mir Mehmet Fırat dokunulmazlık, zorunlu din dersi, Cumhurbaşkanının Milli Güvenlik Kurulu’ndan çıkarılması gibi maddeleri, taslağı hazırlayan Bilim Kurulu üyeleriyle tartışacaklarını belirtmiş.
Bildirildiğine göre AKP Komisyonu, taslak üzerindeki "Birinci Tur" görüşmeleri bitirmiş. Böylece AKP bu konuda ne kadar siyasi sorumluluk taşıyabileceğini belirleyecek noktaya gelmiş.
Lakin Sayın Fırat’ın sözlerinden, hem kendisinin hem de Komisyon’un öteki üyelerinin kafasının yukarıdakilerden başka konularda da hayli karışık olduğu anlaşılıyor.
Örneğin gazeteciler, "Kürtçe eğitim hakkı verilip verilmediğini" sorunca Fırat;
"Taslakta Kürtçe eğitim diye bir şey yok. Bu biraz algılama meselesi. Altını karıştırırsanız, bir şey bulmaya çalışırsanız çok şey bulursunuz. Ama kelimeye bakmak lazım. Başka bir şey aramanız size ait olan bir şeydir, o tefsir şeklidir. Kişilerin tefsirinin de Anayasa’da yeri yok" demiş.
Oysa yürürlükteki Anayasa’nın bu konuda;
"Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında, Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dilde eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır" demesine karşılık yeni taslakta;
"Eğitim ve öğretim dili Türkçedir. Türkçeden başka dillerde eğitim ve öğretim yapılması ile ilgili esaslar, demokratik toplam düzeninin gereklerine uygun olarak kanunla düzenlenir" şeklinde bir hükmün yer aldığı biliniyor.
Fırat, "Taslakta Kürtçe eğitim diye bir şey yok" dese de o hükmün Svahili dili hedef alınarak konulmadığı cümlece malum.
O halde AKP iktidarı açık oynasın:
Okullarımızda Kürtçe eğitim ve öğretim yapılmasına izin vermeyi düşünüyor mu, düşünmüyor mu? Bu sorunun "evet"i ile "hayır"ı arasındaki sonuç farkı çok büyük.
Daha açığını konuşalım:
Bu konuda yapılacak tercih, "Tüm bireyleri her türlü haktan, özgürlükten tam olarak yararlanan ve demokratik rejimle yönetilen uygar bir ulus olmayı" mı yoksa;
"Tüm bireyleri her türlü haktan, özgürlükten tam olarak yararlanan ve demokratik rejimle yönetilen bir toplum" olacağız derken kantarın topunu kaçırıp "halk"lara ayrılmış ve bölünmüş bir toplum haline gelmeyi mi göze aldığımızı belirleyecek.
Biz bunlardan birincisinin, okullarda "Kürtçe eğitim ve öğretim yapılmasına" gerek olmadan da sağlanabileceğine inanıyoruz. Yeter ki kendisini etnik olarak Kürt hisseden insanlarımızın kendi kültürlerini koruma ve yayma, kendi dillerini öğretme, onu resmi yazışma sayılmayan her alanda kullanma hakkına kimse karışmasın.