Kör dövüşü bitmedi...

AZİZ milletimiz önce gereksiz yere problem yaratıp sonra onu çözmek için vakit kaybetmeyi sever ya... Döndük dolaştık yine o noktaya geldik:

Aylar önce alınması mümkün "erken seçim" kararını, "Basra harap olduktan sonra" (Bade Harab’ül Basra) aldık.

Meğer Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki milletvekillerimizden 456’"erken seçim" istermiş de haberimiz yokmuş.

Artık biliyoruz... 22 Temmuz 2007 Pazar günü sandık başına gideceğiz. Böylece umuyoruz ki, birikmiş cerahat akacak, demokrasinin bünyesi temizlenecek ve yeni bir başlangıç yapacağız.

Geç olsun da güç olmasın derler...

Milletvekili seçilme yaşının 25’e indirilmesini ve "bağımsız" adayların isimlerinin seçmene birleşik oy pusulasında sunulmasını öngören -adaletsiz- değişikliğin de 22 Temmuz seçiminde uygulanmasına ilişkin öneriler, yukarıdakinin ayrıntısı sayılabilir. Ama o da dün Meclis’ten geçti.

Şimdi alınan "erken seçim" kararına bakıp ağız değiştirdiğimizi sananlar olabilir. Devam etmeden o noktayı açıklığa kavuşturalım:

Biz, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının önce cumhurbaşkanı seçimini yapacağını, ardından da erken seçim kararı alacağını sanıyor ve bekliyorduk. Çünkü güçleri yetiyordu. Ama becerileri yetmedi. Daha doğrusu AKP, bir kör inat uğruna olayı çıkmaza soktu. Ve sonunda ayağından sürüklenerek erken seçime gitmeye mecbur kaldı. Yoksa tahminimiz normaldi.

AKP hálá o ruh halinden kurtulmuş değil. Nitekim yaşananları hazmedemediği için şimdi de "Biz size gösteririz!" kafasıyla, Anayasa’da önemli değişiklikler yapmaya çalışıyor. Hatta bununla ilgili öneriyi Meclis’e verdiği bildiriliyor.

22 Temmuz günü seçmenin önüne iki sandık koyacaklar ve biriyle cumhurbaşkanını, diğeriyle milletvekillerini seçtireceklermiş.

Asıl istenen ne o, ne bu! Aslında ülke yönetimini tek adamın (Tayyip Erdoğan’ın) eline teslim edip sonra onu putlaştırma ve o puta tapınma planı bu.

İsterseniz Türkiye’yi Latin Amerika ülkeleri gibi "Muz Cumhuriyeti" yapma planı da diyebilirsiniz.

Bu, daha önce burada bir tahmin şeklinde yazdığımız planın uygulanmaya konması anlamına geliyor. Şu farkla ki, AKP ileri gelenlerinin (Bu aslında tek başına Tayyip Erdoğan diye de anlaşılabilir) Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasının ardından gidilecek seçimden Anayasa’yı tek başına değiştirecek kadar güçlü çıkmayı umduklarını, bu gerçekleşince de Tayyip Erdoğan’ı halkoyuyla seçilen cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkarmayı umduklarını ifade etmiştik.

Anlaşılan son günlerin beklenmedik gelişmeleri, planın sadece zamanlamasını değiştiriyor.

Tabii bu Anayasa değişikliği önerilerini Meclis’ten geçirebilirlerse...

Görüldüğü gibi aşırı derecede karışık bir ortamdayız. Göz gözü görmüyor. Her kafadan bir ses çıkıyor...

Nitekim şimdi de, "seçim kararı almış bir Meclis yasama faaliyetine devam eder mi?" sorusu var.

Geçmişe ilişkin örnekler arasında bunu doğrulayan varsa, "Eh, ne yapalım... Meclis’in gelenekleri de korunmaya değer birer rehberdir" deyip devam edebiliriz. Ama daha önce hiç bu yola gidilmediyse, Anayasa’yı değiştirmek için zorlamanın -yukarıdaki planda aldanıyorsak- ne gereği var?
Yazarın Tüm Yazıları