YAVUZ Donat'ın geçenlerde yazdığına göre Genelkurmay bazı sütunları izlermiş. Bu işin görevlisi, okuduğu yazıları yer yer sarı, yer yer de kırmızı kalemle işaretlermiş. Sarı işaretler ‘‘Bu sözlerin üzerinde durmaya değer’’ anlamına gelirmiş. Kırmızılar ise ‘‘doğruca Genelkurmay'dan söz eden’’ bölümlermiş.
Anlaşılan bu yazı için bol kırmızı mürekkep (yahut renk) gerekecek.
Gerçi bu işlerde kırmızı kalemle işaretlenen yazılar yazmak hayra alamet değildir ama, düşündüğümüzü saklamadan söylemek de bizim işimiz.
Bize kırmızı kalemlik düşünceleri aslında Genelkurmay'dan önce kendi meslektaşlarımız söyletiyor. Çünkü bazen onları anlamakta zorlanıyoruz:
Zorlanmamızın nedeni açık... Biliyoruz ki hepsi de Türkiye'de iyi işleyen, gelişmiş bir demokrasi olsun istiyorlar. En az bu satırların yazarı kadar özgürlüklerine düşkünler.
Velakin bakıyoruz hiç bu talepleriyle ve iddialarıyla uyumlu olmayan şeyler yapıyorlar. Örneğin Genelkurmay Başkanı'na ve Genelkurmay İkinci Başkanı'na tutup siyasi sorular yöneltiyorlar.
Gerçi gazeteci ‘‘soru sormak’’ konusunda yüzde yüz özgür olmalıdır. Daha açık söyleyelim, ‘‘sorularıyla karşı tarafı kızdırmaktan korkan gazeteci’’ beş para etmez. Ama soru sormakta özgür olmak demek, herkese her aklınıza geleni sormak demek değildir. Konuşulan kişinin kimliğiyle, mülakatın temel çizgisiyle, konjonktürün gerekleriyle, okuyucunun ilgisiyle bağlantılı olmak kaydıyla özgürce soru sormak demektir.
Tabii soru sorulan kişinin kendi konumuyla, durumuyla ilgili olmayan soruya yanıt vermemesi en doğrusudur ama, ne yaparsınız ki Türkiye'de böyle bir gelenek maalesef hálá oluşabilmiş değildir.
Bu çerçevede söylüyoruz:
Hem Batı standartlarında yani iyi işleyen bir demokrasi ister hem de Genelkurmay Başkanı'ndan ‘‘askeri’’ konularda değil de ‘‘yargının durumu’’ yahut ‘‘yolsuzlukla mücadele metotları’’ hakkında görüş sorarsanız, sizin bu ülkede iyi işleyen bir demokrasi istediğinizden kuşku duymak gerekir.
Aynı şey, son günlerde basına yansıyan ‘‘İdam cezası kalkmalı mı kalkmamalı mı?’’ tartışmasına veya ‘‘Herkes ana diliyle yayın yapma hakkına sahip olmalı mı?’’ konusuna, Genelkurmay'ın yahut Türk Silahlı Kuvvetleri'nin karıştırılmak istenmesi konusunda da geçerli.
Bu konularda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görüşü olmaz mı?
Elbet olur.
Bu görüşlerin hükümete duyurulması gerekmez mi?
Elbet gerekir.
Ama onun yeri kamuoyu önünde demeç vermek (veya demeç istemek) değildir. Onun bizde yerleşik iki adet meşru yani anayasal yolu vardır. Biri Genelkurmay Başkanı'nın Cumhurbaşkanı veya Başbakan'la görüşmesi, öteki de Milli Güvenlik Kurulu'nda bu görüşlerin ifade edilmesidir.
Yoksa hem asker politikaya girmemeli der hem de askeri politikanın içine bizzat biz çekmiş oluruz.