BİZİM siyaset erbabının "namus"tan, "dürüstlükten" yana söyledikleriyle, iktidara gelince yaptıkları nasıl birbirini tutmazsa, "çevre" lehine söyledikleriyle yetkilerini kullanırken yaptıkları da o kadar birbirine zıt olabilir.
Neden böyle söylediÄŸimizi aÅŸağıda açıklayacağız.       Â
Ama önce şu "namus" ve "dürüstlük" konusundaki gözlemimizi açalım:
Her siyasi parti, muhalefet dönemindeyken "iktidardakilerin boğazına kadar yolsuzluk batağına gömüldüğünü" söyler. "Biz iktidara gelince hem bu yolsuzlukların hesabını soracağız, hem de milletin bir kuruşunun çalınmasına izin vermeyeceğiz" der değil mi?
İktidara gelince de göstermelik birkaç dava ile eski yolsuzlukların hesabını sorar ama hemen ardından kendi taraftarlarının devleti soyması için bütün kapıları açar.
Bu dediğimizin istisnası olacak diye Adalet ve Kalkınma Partisi’neoy verenler, hemen çevrelerinde olup bitenleri dikkatle izlesinler. Devletin nasıl acımasızca soyulduğunun örneklerini görmekte hiç zorlanmayacaklar.
Çevre sorunu da öyle...
Gerçi son günlerde "çevre haydutlarına" karşı özellikle İstanbul Valiliği, ciddi görünen bir kampanya açtı. Bu sayede "gürültü kirliliği" konusu gündeme geldi. Pek fiyakalı gürültü fabrikalarından11’inin kapısına kilit vurulunca, bu yerlerin "erbab-ı kalem" müdavimleri, söz konusu yerlerden daha büyük gürültü çıkarırsak kararı geri aldırırız sandılar.
Neyse ki, yetkililer dayanıklı çıktı.
Ama "çevreye sahip çıkmak" sırf sekiz-on yeri kapatmakla sınırlı kalamaz.
Oysa bugünkü iktidar "çevre" konusunda en önemli sorumluluğu taşıyan belediyelerin de büyük çapta kusurlu olduğunu bildiği için yeni Ceza Yasası’nın bununla ilgili hükümlerinin yürürlüğünü iki yıl erteledi. Bir bakıma çevreyle mücadele konusunda hazırlıklı veya samimi olmadığını itiraf etti.
Böylece "çevre" konusundaki duyarlık daha baştan sahipsiz kaldı.
Bir örnek verelim:
Türkiye’nin kaç yerinde, yılın kaç gecesinde, kaç kişiyi rahatsız ediyor bilmiyoruz. Ama örneğin İstanbul’da yaz gelince bir havai fişek görgüsüzlüğü ve kirliliği başlar. Kimi "yeni evlenenler" için, kimi "yeni açılan tesisi" için, kimi "bilmem kaçıncı yıldönümleri" için, kimi "mahdum beyin sünneti" için, kimi kendi aralarında düzenledikleri bir kutlama töreni için havai fişek atarak coşkusunu cümle áleme ilan eder.
Çünkü Türkiye’de havai fişek atımı, kaymakamlığın iznine bağlıdır. İstanbul’dakigibi Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde pek çok kaymakamlık olunca aynı gecede sekiz-on gösteri, şehirde savaş çıkmış gibi her tarafı infilak sesiyle inletir.
Siz de "havai fişek elbet atılır ama tüm toplumu kapsayan şenliklerde ve bayramlarda atılır" diyenlerehak vermekle yetinirsiniz.