İNGİLTERE ile İran arasında 23 Mart gününden beri sürüp gelen ihtilafın özündeki gerçeği şu anda bilme olanağımız yok:
İran bilindiği gibi o gün bir İngiliz devriye botunun, Şattül Arap’ın Basra Körfezi’ne döküldüğü yere yakın bir noktada kendi karasularına girdiğini ileri sürüyor.
Bottaki 15 İngiliz askerini o nedenle esir alıp götürdüğünü bildiriyor.
İngilizlerin iddiasına göre, söz konusu bottaki askerler İran karasularına girmemişlermiş. Tam tersine Irak karasularındaki bir ticari geminin Irak’a kaçak mal getirip getirmediğini kontrol amacıyla oradalarmış. O nedenle İranlılar ortada bir sınır ihlali yokken 15 askeri esir alıp götürmüşlermiş.
İhtilafın hikáyesi en basit ve kısa şekliyle bu.
Ama o gündenberi cereyan edenler, aslında "Bir yanlışlık olmuş. Askerlerimize talimat veririz, bir daha bu tür yanlışlıklara meydan vermezler" türü bir yazışmayla çözülebilecek krizin giderek dallanıp budaklandığını gösteriyor.
Önce biliyorsunuz İngiltere, "İran’la sizin ilişkileriniz iyi görünüyor" diyerek Türkiye’nin devreye girmesini istedi.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan gerçekten İran’la temas kurdular. Derhal hem İran Dışişleri Bakanı, hem de Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile görüştüler.
Hatta Başbakan Erdoğan, kendisinin Ahmedinejad’la yaptığı görüşme sırasında, esirler arasındaki tek kadın askerin salıverilmesini istediğini, bu talebinin olumlu karşılandığını o sırada bulunduğu Riyad’dan tüm dünyaya müjdeledi.
Biz de "Oh... Oh! Hükümetimiz yeni bir diplomatik zafer daha (!) kazandı" diye mutlu olduk.
Lakin işler tersine döndü. Çünkü İran televizyonlarının, ellerinde bulunan İngiliz askerlerinin görüntülerini yayımlaması, özellikle de hanım askerin saçlarının örttürülmesi, İngiliz kamuoyunun kanına dokundu.
Öyle ya... Koskoca kraliçenin tebaasının böyle, ne de olsa aşağılanmış gibi sergilenmesi kabul edilebilir bir durum değildi.
(Dikkat edin... Başlarına çuval geçirme filan da yok.)
Nitekim aynı kafada olan Avrupa Birliği ülkelerinin Dışişleri Bakanları da "İngiltere’yi desteklediklerini" bildirdiler.
İyi de... Desteklenmesi gereken İngiltere mi olmalıydı "haklı olan" mı?
Eğer İngiliz askerlerinin gerçekten Irak karasularında iken esir alındıklarını iddia ediyorsanız, elbet İngiltere’yi desteklemelisiniz.
Ama eğer ondan emin değilseniz ve hatta İran’ın haklı olduğunu biliyorsanız o desteğin anlamı ve yeri ne?
Bilirsiniz, kediyi korkutup kaçırmak kolaydır. Ama eğer bir köşeye sıkıştırır da üstüne gitmeye devam ederseniz, birden kaplanlaşıverir ve üstünüze atladığı gibi pençesini geçirir.
Maalesef Batı dünyasının bir süredir İran konusunda izlediği politikalar da öyle.
Üstelik o kadar önyargılı ve tek taraflı hareket ediyorlar ki, bizi bile Mahmud Ahmedinejad’a "aferin" demek zorunda bırakıyorlar.