ANKARA’da bugün Türkiye’nin terörle mücadelesinde bir dönüm noktası olma ihtimali bulunan bir toplantı yapılacağı dün bildirildi.
Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, Dışişleri Bakanı Gül, İçişleri Bakanı Güneş, Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ, Jandarma Genel Komutanı Koşaner ve diğer ilgiler bir araya gelecekmiş.
Dünkü Hürriyet’te Fatih Çekirge, Dışişleri Bakanı Gül’ün, Genelkurmay’la yakın işbirliği yaptıklarını vurguladıktan sonra "Genelkurmay’la her türlü senaryoyu konuştuk. Genelkurmay Başkanımızla bütün ihtimalleri değerlendirdik. Daha önce aldığımız kararları gözden geçirdik. Irak’ın bölünmesi ihtimali dahil, tüm senaryo ve planları ele aldık" dediğini bildiriyordu.
Demek hükümet önemli kararlar arifesinde...
İşte tam bu noktada "ülkedeki durum"a bakmakta yarar var:
Pülümür’deki karakol baskınından sonra "şehit" haberleri birbirini izledi. İnsanımız artık burnundan solumaya başladı. Çünkü "sabrımızın kalmadığını" belki yüz defa söyleyen Başbakan’ı ciddiye alan artık kalmadı. Başbakan’ın ABD’ye yaptığı uyarılar da "yalama" oldu.
Öte yanda "asker" tüm hazırlıklarını yapmış halde Irak’a girmek için talimat bekliyor.
Şehit cenazeleri giderek PKK’dan çok "hükümete tepki" aracına dönüştü. Nitekim dün Ankara’da yapılan cenaze törenine katılan Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in önümüzdeki seçime katılmama kararını bir bakıma bu hükümeti protesto gibi gören insanlar Şener’i alkışladılar.
Şırnak’ta şehit düşen Yarbay Melih Gülova’nın Manisa’daki cenaze törenine katılmak isteyen TBMM Başkanı Bülent Arınç ise halkın tepkileri nedeniyle, yer aldığı kortejden Çevik Kuvvet korumasında ayrılmak zorunda kaldı.
Görülüyor ki artık Türkiye’nin kaybedecek vakti yok. Madem ki hükümet "her şeyi düşünmüş", o halde düşündükleri içinde en doğru olan hangisiyse onunla ilgili kararı almalı ve uygulamalı.
Biz bir noktayı net söyleyelim:
Türkiye-Irak sınırını kontrol altına alma olanağı veren ve sorun çözülünceye kadar kalıcı olan bir askeri operasyon sanırız ki yapılabileceklerin en doğrusudur. Daha fazlası sorun yaratır.
Ama "sınırlı" operasyon da asıl çözümün altyapısını oluşturabildiği ölçüde yarar sağlar. Asıl çözümün sosyal, siyasal ve kültürel boyutları ayrı konu.
Problemin öncelikle ve özellikle "güvenlik" boyutu tekrar gözden geçirilmelidir.
Yıllardır görüldü ki, tüm erleri komando eğitimi almış olsa da nizami güçler, gerilla eğitimi almış eşkıya kadar çevik olamaz. O nedenle aynı eğitimi almış, aynı taktiği uygulayan güçlere ihtiyaç vardır.
Nitekim 1992-96 arasında bu denendi. Hem poliste "Özel Harekát" birlikleri oluşturuldu, hem de asker ona göre örgütlendi. O sırada çok da iyi sonuç alındı.
Ama başlarındaki yetkililer bu güçleri disiplin altında tutmayı beceremediler. Sonunda PKK’ya karşı kurulan kadrolardan Susurluk çeteleri çıktı. Ve sanki yanlışlık disiplin sorununu çözmek değil de "Özel Harekát birliği kurmak"mış gibi, o birlikleri dağıttık.
Şimdi kendi yanlışımızın bedelini her gün şehit cenazeleri kaldırarak ödüyoruz.