TÜRKİYE bir ülke, biz de eşsiz bir milletizdir. Zaman olur "mevzuat" (Anayasa, yasalar, tüzükler, yönetmelikler vb.) bizden ileridedir. Zaman olur biz onlardan ileri gideriz. Mevzuatla aramızdaki ayarı bir türlü tutturamayız. Tutturamayız ama yine de geçinir gideriz.
Bunları bize Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) ülkemiz hakkındaki son "Kara Para Raporu" söyletti.
Ama ona gelmeden önce yukarıdaki lafı tamamlayalım:
Bizim Türk olarak, bazı konularda hálá övünüyor olmamıza bakmayın. Örneğin, 1961 Anayasası bazılarımıza -örneğin Sayın Süleyman Demirel’e ve merhum Başbakan Nihat Erim’e- göre Türkiye’ye uygun değildi. Erim, "Bu Anayasa’nın bizim bedenimize bol geldiğini" söylüyordu. Demirel de Anayasa’nın getirdiği yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkelerinden şikáyet edip, "Bu bir hákimler devleti Anayasası" diyordu.
Sonunda istedikleri oldu. 1982 Anayasası çıktı.
Şimdi hálá hem özgürlük hem de yargı bağımsızlığı kavgası veriyoruz.
Bazen de yeni Ceza Yasası gibi mevzuat dar gelir. Neyse ki "Avrupa Birliği’ne uyum" diye bir zorunluluk çıktı da, ülkemizi yönetenlerin kafasının katiyen almadığı iyi yasalar da çıkartıldı.
Hoş öylelerini -örneğin İhale Yasası gibi hırsızlığa engel hükümler içerenleri- değiştirip "yolsuzluklara damardan girme" adına kendi hırsızlarımızı palazlandırmanın yolunu yine de bulduk.
Ne demek istediğimizi merak eden, özellikle belediye ihalelerini incelesin.
Kara para konusuna gelince... OECD raporunda "Türkiye’nin kara parayla mücadele konusunda hálá eksikleri olmakla birlikte mevzuat alanında mesafe kat ettiği" belirtilmiş. "Ancak uygulamada istenen gelişmenin sağlanamadığı" vurgulanmış.
Bu OECD’dekiler de biraz tuhaf insanlar galiba!
Türkiye’de "uygulanmayan mevzuat" kıtlığı mı?
Biz onları "uygulamak" için değil, "bizde de var" demek için mevzuatımız içine alırız. Örneğin "işkence" yahut "ağır muamele" yasaktır. Ama biliriz ki her ikisi de vardır. Sadece sayıca azdır.
Kara parayla mücadele de bugünkü iktidarın (Allah’ları var!) ağzından düşmeyen bir konudur. Hatta parti ve hükümet programlarında yazılanları okusanız, gözleriniz yaşarır. Ama uygulamanın buna uygun olmasını beklerseniz, işte o abestir. Çünkü kara para dediğiniz kaynak, döner dolaşır siyasi partilerin -özellikle iktidarda olanın- seçim giderlerini karşılar. Yandaşlara sermaye olur. Partiyi destekleyenlerin bir adım sonra karşınıza "itibarlı işadamı" olarak çıkmasını sağlar. Onları yüzlerinden, isimlerinden değil, ani olarak ortaya çıkan büyük şirketlerinden ve gazetelere verdikleri çarşaf gibi ilanlardan anlarsınız.
Siz, "Kara para olmasa, ekonomimiz dönmez" diyen başbakanı ve bakanları anımsamıyor musunuz?
OECD’ciler, "Kara parayla mücadele ediyorsanız neden hapiste kimse yok?" diye merak etmişler. Bunu üstelik raporlarına da yazmışlar.
Dedik ya... Bunlar tuhaf adamlar... Türkiye’de "kara para" yüzünden, "gayri meşru kazanç" yüzünden değil, insanlar "düşündüklerini söyledikleri için" hapse atılır. Bunu da mı bilmiyorlar?