TÜRKİYE’de "iyi işleyen bir hukuk devleti" olduğunu Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek daha yeni söyledi değil mi?
Siyasi iktidarın en sadık destekçisi olan Yeni Şafak gazetesi dün, "20 binden fazla memur, TBMM’ye ikinci kez getirilen disiplin affının çıkarılmasını bekliyor" diyordu.
İyi işleyen bir hukuk devletinde ikide bir "af" yasası çıkar mı?
Böyle yasalar çıkarmak, hukuk devletinin varlığını mı gösterir, olanın da bizzat yasa koyucu eliyle işlemez hale getirildiğini mi?
Hani deseler ki, "Efendim evvelce her şey çok kötüydü, kararlar adaletsizdi, devlet işlemiyordu. Af yasaları o nedenle çıkarıldı".
Bu sözün bir kulak verilir tarafı var diye düşünebilirsiniz.
İyi de... Gazete, şimdi öngörülen "af" yasasının 1999-2005 arasını yani bu iktidar dönemini de kapsadığını söylüyor.
O zaman "Demek ki bu dönemde de devlet iyi işlememiş" sonucu çıkmaz mı?
Bu yasa çıkartılınca "memurların mağduriyeti giderilecek"miş.
Peki o eylemler yüzünden zarar gören toplumsal huzurun avdeti nasıl sağlanacak? O nedenle mağdur olan insanların hakkı nasıl verilecek? Öyle ya, affı öngörülen tam 20 bin 543 memurdan 3 bin 123’ünün aylığının kesilmesine, 1551’inin kademe ilerlemesinin durdurulmasına, 639’unun da memuriyetten çıkarılmasına karar verilmişmiş.
Şimdi bu arkadaşlar hiçbir şey olmamış, hiçbir yanlışa bulaşmamış sayılacaklar, yani sicilleri tertemiz olacakmış. Keza, iş için kıvranan birçok genç devlet kapısında dolanırken bu 639 kişiye tekrar devlet memuru olma hakkı tanınacakmış.
Sevsinler böyle "iyi işleyen hukuk devleti"ni...
Neredeyse hangi "af" yasası gelse, "Bunun neresinden Maliye Bakanı’nın adı karşımıza çıkacak?" diye sormak zorunda kalanlar bizler değil miyiz?
Bu düzende hukukun sözü geçse, ikide bir "prim affı, vergi affı, kaçak yapı affı, sahte belge affı, borç affı, imar affı, öğrenci affı, kredi faizi affı, kurumların görev zararı affı karşımıza çıkar mı?
İşin tuhafı yanlış yapana örneğin görevini kötüye kullanana karşı pek hoşgörülü olan yüce devletimizin asıl hoşgörülü olması gerekenlere karşı acımasız davranmasıdır.
Daha önce de bu sütunlarda değinmiştik:
Türkiye bilim adamı olarak yetişsinler diye yurtdışına gönderdiği binlerce gencini, sırf belli tarihe kadar doktoralarını alamadılar ve aldıkları bursu hemen geri ödemediler diye, tam bir tefeci mantığıyla takibe aldı. Onların bursunu kesmekle kalmadı, daha ekmek parasını kazanamamış insanları asıl borcun dört misli parayı hemen ödemeye zorladı. Bu yüzden yüreğiyle, aklıyla, anılarıyla, dostlarıyla kısaca her şeyiyle bu ülkeye bağlı insanları yabancı ülkelerde kalmaya mecbur etti.
Üstelik yeni üniversite açarken ve öğretim üyesine çok ihtiyacımız varken bunu yapıyoruz.
Kimse "Borçlarımız affedilsin" demiyor. "Devlet bu borçları makul düzeye indirsin, tahsilatı zamana yaysın... Biz de gelip yurdumuza hizmet edelim" diyor.
Ama aziz devletimiz bu kadar basit ve yararlı bir şeyi nedense yapmıyor.