DAMDAN düşenin halini en iyi damdan düşenin anladığını boşuna söylememişler.
İhtimal 3 Kasım 2002 seçiminden beri parlamento ve -fiilen- siyaset dışı kalan eski ANAP Genel Başkanı ve eski Başbakan Mesut Yılmaz da kendisini en iyi anlayacak olan Sayın Süleyman Demirel’i o nedenle ziyaret ederek, "Siyasete geri dönmem doğru olur mu?" türü bir soruya yanıt istemiş.
Aslında "Döneyim mi?"den çok "Döneceğimi ilan ettim ama bundan sonra ne yapmamı tavsiye edersiniz?" demiş olması akla daha yakın geliyor.
Biz baştan söyleyelim:
Demirel’in hayatını okusun, çizgisini izlesin, yeter...
Nitekim Demirel, siyasete girdiği 1964 yılından beri -demek 42 sene olmuş- az çekmedi. Gerçi çektiği kadar ikbal de gördü ama, hakkını teslim etmek için anımsatalım ki... Daha Adalet Partisi (AP) Genel Başkanlığı’na soyunduğu anda karşısına hemşerisi, eski dostu Dr. Saadettin Bilgiç öylesine öldürücü bir silahla çıktı ki... Ondan kurtulmak ancak Demirel kadar beceri ve azim sahibi birine nasip olabilirdi.
Biliyorsunuz Bilgiç, 1964 AP Büyük Kongresi’nde,Demirel’in liderliğe seçim şansını sıfıra indirebilmek için onun "mason localarının üyesi" olduğunu ortaya attı.
Demirel, dünyada eşi az bulunacak bir kıvraklıkla, o dönem masonlarının en önemli ismi olan merhum Necdet Egeran’dan "Demirel’in Mason olmadığı" yolunda belge aldı.
Belgenin gerçeği yansıtmadığı anlaşılıncaya kadar Demirel zaten Genel Başkanlık seçimini kazanmış yani "atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş"ti.
Sonrakileri tek tek yazarsak asıl diyeceğimize sıra gelmez. Ama kısaca yine de anımsatalım:
Demirel -daha sonra kendisinin Turgut Özal için kullandığı ifadeyle- "Demokrat Parti’nin tapulu arazisi üzerine kondurduğu Adalet Partisi isimli gecekondu" ve bir de "Demokratların siyasi haklarının iadesi konusunda ayak sürümesi" yüzünden Demokrat Parti ileri gelenleriyle de sıkıntılı dönemler yaşadı. Hatta merhum Celal Bayar’ın o nedenle kurulmasını teşvik ettiği ve Ferruh Bozbeyli’nin Genel Başkan olduğu Demokratik Parti bu yüzden doğdu.
Sadece doğmakla kalsaydı... Demirel’in 1969 seçiminde Meclis’e soktuğu milletvekillerinden 49’u bu yeni hareketi destekleyip Demirel kabinesinin düşmesine sebep olunca, sonraki gelişmelerin önü açıldı. Örneğin 12 Mart 1971 askeri müdahalesi yapıldı ve Demirel iktidardan uzaklaştırıldı.
Lakin Demirel yılmadı. Demokrasinin kurallarından ayrılmadan iktidara gelmenin bir yolu elbet bulunurdu. Nitekim 1975’te ilk Milliyetçi Cephe hükümetini kurarak yine Başbakan oldu.
"Bana, sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz" sözü o ikbal döneminin bedeliydi.
Gidenin geri gelebileceğini bir kere ispat edince ikincisi artık sorun değildi. Nitekim 12 Eylül 1980 darbesi Demirel’in ne hızını kesebildi ne azmini kırabildi.
Sonuç... Siyasi hayatımızın son 42 senesine damgasını vurmuş olan Sayın Demirel hálá ayakta, hálá aktif ve hálá aklından siyasete tekrar girmek gibi düşünceler geçtiği izlenimi veren hareketler içinde...
Demirel’in başardığını Mesut Yılmaz neden başarmasın?