MAVİ Marmara macerası, İsrail hükümetinin kurduğu “Soruşturma Komisyonu”nda verilen ifadeler nedeniyle güncelleşti. Bir yandan İsrail’in en üst düzey yetkililerinin Komisyondaki savunmaları... Öte yanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un kurduğu Uluslararası Komisyon var.
İsrail’in tamamlanan “askeri” soruşturması da ayrı...
Ama Komisyondaki ifadelere gelmeden önce bizim durumumuza göz atmakta yarar var:
İsrail’in askerleri, Gazze’deki aç, susuz, çaresiz insanlara insani yardım malzemesi götüren Mavi Marmara’ya 30/31 Mayıs gece yarısı saldırınca Türk hükümeti biliyorsunuz eşi az görülür şiddette tepki gösterdi.
İyi de etti.
Nitekim “En geç 10 gün içinde -yani çok çok 27 Haziran’a kadar- “İsrail Türkiye’den resmen özür dilemezse; Uluslararası bir Soruşturma Komisyonuna evet demezse; olayda zarar görenlere tazminat ödemeyi kabul etmezse ve Mavi Marmara ile refakatindeki gemileri iade etmezse” ne yapacaktık biliyor musunuz? Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na göre, önce “ilişkilerimizi Maslahatgüzar düzeyine” indirecektik. Yani “Büyükelçiler geri çekilecek, işleri elçilikteki en yüksek diplomat yürütecek”ti.
Hatta “İsrail’le ilişkilerimizi kesmek” de söz konusu olabilirdi.
Ama gördüğünüz gibi olaylar pek de beklediğimiz gibi gelişmedi. Gerçi İsrail kurulacak Uluslararası Komisyonu reddetmekten vazgeçti ama Komisyonla yapacağı işbirliğini koşullara bağladı. Örneğin “İsrail askerlerinin ifadesine başvurulmasına izin vermeyeceğini” bildirdi.
Tamam Mavi Marmara ve beraberindeki gemiler iade edildi ama İsrail ne “özür” diledi ne de “tazminat” verebileceğini kabul etti.
Biz de -en azından şimdilik- bu durumu sineye çektik.
Zaten yabancı gazetelerin bildirdiğine göre, “askeri” alandakiler dahil hemen her konuda ilişkilerimiz aynen devam etti. Sadece Türkiye’ye gelen İsrailli turistlerin yerini Araplar aldı.
Demek ki sahnede oynananlarla perde gerisinde yaşanan farklı. Bu bir.
İkinci konuya yani İsrailli yetkililerin kendi kurdukları komisyonda verdikleri ifadelere gelince... Onların hali iyice utanç verici.
Önce ifadelerin en önemli eksiğine değinelim:
Gazetelere yansıyan bilgiye göre ne Başbakan Netanyahu, ne Savunma Bakanı Barak, ne de Genelkurmay Başkanı Aşkenazi baskının vuku bulduğu yerden (coğrafi koordinatlarından) söz etmişler.
Onları dinleyen sanır ki bu gemiler İsrail karasularını ihlal etmiş de İsrail askerleri o yüzden müdahalede bulunmuş. Oysa olay “abluka” alanının dahi dışında yani uluslararası sularda meydana geldi. O nedenle İsrail askerlerinin gemidekilere kurşun değil havadan taş atması dahi hukuka aykırı.
Keza İsrail yetkililerinin, askerler canlarını kurtarmak için ateş açmaya mecbur kalmışlar gibi konuşmaları düpedüz gerçeğe aykırı çünkü gemide bir tane dahi ateşli silah çıkmadı.
O nedenle İsrail askerlerinin eylemi onurlu bir operasyon değil, silahsız insanlara karşı işlenmiş “cinayet”tir. Faturası da bu gerçeğe göre ödenmelidir.