FATİH Çekirge, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gezisini izlemek için gittiği Riyad’dan, son ayların en çok yanıt aranan sorusuna ışık tutacak ilk işaret fişeğini dün attı:
Çekirge, "eğer olursa" kaydıyla bildiriyor ama aslında Tayyip Erdoğan’ın hem cumhurbaşkanı olmayı aklına koyduğunu, hem de Çankaya Köşkü’ne çıkınca görevini nasıl bir anlayışla yapacağını söylüyor.
Başbakan’ın en yakınlarına atfen verilen bilgilere göre Başbakan, kamuoyunda sürüp gelen ve "papatya falına" dönüşen tartışmalardan rahatsızmış.
Tamam... Onun kolayı var... Hemen "16 Nisan’ı beklemeden açıklıyorum... Ben Cumhurbaşkanlığı’na adaylığımı koyacağım" dersiniz veya bir yetkilinize bunu söyletirsiniz, olur biter. Aynen Sayın Başbakan gibi, "Kim aday olacaksa çıksın ortaya da onu konuşalım" diyen kamuoyu da rahatlar.
Hem o zaman çok daha iyi bir aşamaya gireriz. Aynen Sayın Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesi ardından DYP liderliğine soyunan Tansu Çiller ve öteki adaylar hakkında yazdığımız gibi, şimdi de yeni adayların kişiliklerinden yaşam anlayışlarına; bilgi birikimlerinden devlet deneyimlerine; siyasi geçmişlerinden mal varlıklarına; talip oldukları görev için yeterli olup olmadıklarından sosyal ilişkilerine kadar her şeyi gündeme getirip tartışma olanağı buluruz.
Kamuoyu ve özellikle milletimiz de yarın öbür gün "Başkomutan" sıfatını taşıyacak, milli birliğimizi ve devletimizi temsil edecek makama talip olan kişiyi tanır.
Aksi halde o makama "seçerek" değil, kur’a torbasından "isim çekerek" birini getirmiş gibi, eksik ve yanlış bir metotla sonuç alırız.
Çekirge’nin haberinden, Sayın Erdoğan’ın "Cumhurbaşkanı olursa" görevini, "Türkiye’yi normalleştirici" bir anlayışla yapacağını, "uluslararası ilişkilerde aktif" rol üstleneceğini ve bir de "toplumsal mutabakat arayan" ve -yanlış anlamadıysak- "merkezi" temsil eden bir cumhurbaşkanı modeli ortaya koyacağını anladık.
Haberden onu anladık ama "Türkiye’yi normalleştirme projesi" ile "merkezin cumhurbaşkanı" modelinin neyi ifade ettiğini kendi kendimize bir türlü izah edemedik.
Sayın Erdoğan’ın hükümet kurduğu zaman "Tüm ulusun hükümeti" olma sözü verdiğini de anımsıyoruz, yetkilerini kullanmaya başladığı andan bugüne kadar insanları "bizden olanlar, ötekiler" diye ayırdığını da... O deneyim ışığında bugünkü mesaja nasıl inanacağız? Bu bir.
İkincisi, Erdoğan’ın çevresindekiler, Cumhurbaşkanı olursa neden "Anayasa’nın 103’üncü maddesindeki yeminin gereklerini tam olarak yerine getireceğini" değil de, kimsenin merak etmediği hususları, örneğin aktif bir cumhurbaşkanı mı olacak, durağan bir kişilik mi sergileyecek sorusunu yanıtlıyorlar, doğrusu anlaşılmıyor.
Yoksa o yemin metninin, "Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve devrimlerine, ve laik Cumhuriyet’e bağlı kalma" taahhüdü içeren cümlelerinin anımsatılması "Adalet ve Kalkınma Partisi tabanını rahatsız" eder diye mi düşünüyorlar?