Paylaş
Neyse ki sizin sözle, uyarıyla anlatmaya çalıştığınızı yaşanan olaylar daha iyi anlatıyor. Muhatabınız o zaman yola geliyor. Ama iş çoğu kez işten geçmiş oluyor. Bunları Avrupa Birliği’nin (AB) "Genişlemeden Sorumlu" Komiseri Olli Rehn ile Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer’in son günlerdeki sözleri nedeniyle söylüyoruz.
Olli Rehn, İstanbul’da yayınlanan Agos gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink hakkında "Türklüğe hakaret ettiği" gerekçesiyle verilen ancak infazı 5 yıl süreyle ertelenen "6 ay hapis" cezasının Yargıtay tarafından onaylanıp kesinleşmesi üzerine "ifade özgürlüğünü sınırlayan bu karar beni hayal kırıklığına uğrattı" dedi.
AB Temsilcisi Kretchsmer de hükümeti uyararak Hrant Dink’e verilen cezanın ayrıntılarıyla İlerleme Raporu’na girecegini söyledikten sonra, "Çok kötü bir olay... Uygulamanın neresine bakalım? İşte uygulama..." dedi.
Bu iki yabancı henüz farkında değilken yani geçen yıl, tüm gücümüzle bağırarak "Türk Ceza Yasası’na bu hükümleri koyarsanız, ifade özgürlüğüne çok ağır darbe vurmuş olursunuz. Bunları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kriterleriyle uyumlu hale getirin. Aksi halde bizim uyarımızla yapmadıklarınızı yabancıların, özellikle de Avrupa Birliği’nin uyarıları sonunda yapacaksınız. Üstüne üstlük bir de ulusal onurumuzla oynanmasına sebep olacaksınız" dedik durduk.
Ama tabii dinletemedik.
Onun yerine hükümet, AB üyesi ülkelerin Ankara’daki büyükelçilerine "Siz gazetecilerin yeni Ceza Yasası’ndan şikayetlerine bakmayın... Önemli olan uygulamadır. Nitekim uygulamada ifade özgürlüğü yönünden bir sakınca olmadığını göreceksiniz" diye teminat verdi.
Sanki yasanın hükmü ortada iken uygulama başka olabilecekmiş gibi bir de bazı yargıçları ve savcıları meslek içi eğitim denebilecek bir kurstan geçirerek, yasayı uygularken sertlikten kaçınılmasını istediler.
Nitekim mahkeme Hrant Dink’e, yasada 6 aydan 3 yıla kadar öngörülmüş olan hapis cezasının alt sınırını uyguladı, 6 ay verdi.
Lakin onun da işe yaramadığı görüldü.
Sanmayın ki sorun bir tek Hrant Dink olayıdır. İstanbul’da, Ankara’da ve yurdun öteki yörelerinde pek çok böyle dava var.
Onlar yetmiyormuş gibi başta Basın Konseyi olmak üzere gazeteci meslek kuruluşlarının uyarılarına rağmen, Terörle Mücadele Yasası’nı da çok kötü şekilde değiştirdiler. O kadar ki, "ifade özgürlüğünü" -abartısız söylüyoruz- İkinci Abdülhamid dönemi düzeyine indirdiler. Örneğin "suçun işlenmesine iştirak etmemiş" kişiye ceza verilmesini sağladılar. Savcının vereceği kararla radyo, televizyon ve gazetelerin bir aya kadar kapanması yolunu açtılar. Hızlarını alamadılar... Ya sayı saymayı bilmedikleri veya dayak yemedikleri için olsa gerek, gazeteciye 1 trilyon lira para cezası koydular.
Dahası var... Verilen para cezasını ödeyemeyen gazeteciye hapishane kapılarını sonuna kadar açtılar.
Bekleyin... Bunlar yaşanarak ortaya çıksın o zaman göreceğiz biz bu iktidarın gerçek yüzünü...
Paylaş