BİR yandan "türban" ve "Malezya" kavgası, öte yandan eşi az bulunur bir AKP şaşkınlığı sonucu karşımıza çıkan "referandum" (halkoylaması) skandalı derken Anayasa konusunu unutuverdik.
Dostumuz Turgut Kazan bir şeye dikkat çekiyor:
"Tıpkı Ceza Yasası tartışmalarını ’zina’ya kilitlediğimiz gibi anayasa taslağını da ’türban’ tartışmalarına kilitleyip bırakıyoruz. Birinci olayda, zinaya takılıp kaldığımız için, apaçık yanlışları önleyemedik. Bu yüzden (...) çok kötü bir ceza yasamız oldu. Şimdi de (...) ’özgürlükçü anayasa yapıyoruz’ türküleriyle (...) baskıcı rejimin temelleri atılıyor. Bu tehlikeyi görmeliyiz."
Bilim Kurulu’nun, "özgürlükler" konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesindeki ölçütlere bağlı kalmaya çalıştığı, taslağa ilk bakışta göze çarptığı için Kazan’ın "baskıcı rejimin temelleri atılıyor" şeklindeki değerlendirmesi insana abartılı imiş gibi geliyor.
Lakin taslağın daha önce bu sütunda ele alma fırsatı bulamadığımız bazı bölümlerinin, Kazan’a hak verdirdiğini söylemek zorundayız.
Önce bir noktada anlaşmamız lazım:
Siz ne kadar özgürlükçü yasa çıkartırsanız çıkartın, yargı sistemi bağımsız olmayan bir ülkede -Kazan’ın ifadesiyle- "baskıcı bir rejim kurulabilir mi, kurulamaz mı?"
Siyasi tarih bir değil, bin değil binlerce örnekle diyor ki, "Evet, kurulabilir."
O zaman yeni taslakta "yargı" bağımlı hale mi getirilmiş, yoksa bağımsız mı olmuş sorusuna yanıt aramak gerekir.
Yargının durumunu anlayabilmek için, önce yargıçları, savcıları atayan, terfi ettiren, cezalandıran Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) "yürütme"ye bağımlı olup olmadığına bakmak gerek.
Hepimiz biliyoruz ki yıllardır bu konuda yapılan eleştiriler, "Adalet Bakanı’nın HSYK Başkanı olduğu, Bakanlık Müsteşarı’na burada üye sıfatı verildiği sürece, yargı yürütmenin -hükümetin- etkisinden kurtulamaz. O nedenle hem Bakan’ı hem de Müsteşar’ı bu kurula sokmamak gerekir" noktasında toplanıyordu. Oysa yeni taslak sadece "Bakan’ın başkanlığına" son veriyor. Ama sayısını 7’den 17’ye yükselttiği üyelerin -müsteşar dahil- 6’sının Cumhurbaşkanı yerine, siyasi güç tarafından belirlenmesini emrediyor. Bu bir.
İkincisi... "Acaba Yüksek Yargı (Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay; taslağa göre bir de Sayıştay) üyelerinin belirlenmesinde siyasi gücün belirleyici bir rolü var mı yok mu?" ona bakacaksınız.
Beğenmediğimiz 1982 Anayasası var ya... Taslağın yanında o, bir "yargı bağımsızlığı anıtı" gibi görünüyor. Çünkü yürürlükteki Anayasa’nın temelde "yargı mensuplarına" bıraktığı "Yüksek Mahkeme üyesini seçme hakkını" onlardan alıp TBMM’ye, Bakanlar Kurulu’na ve içine siyasetin eli girmiş olan HSYK’ya veriyor.
İlginç olan şu ki, böyle bir düzenlemenin "yargıyı siyasi iktidarın hizmetkárı haline dönüştüreceği" çok açık olmasına rağmen, taslağı hazırlayan Bilim Kurulu, gerekçede bu düzenlemenin yargıyı hem "bağımsız" hem de "tarafsız" kılacağını savunuyor.
Yargısı bağımsız olmayan yerde istediğiniz kadar özgür olun. İşe yaramaz ki...