HUKUKUN üstünlüğünü savunmak ve Anayasa’da, "Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti" olduğunu savunmak yetseydi mesele yoktu.
Demekle kalmayacak, günlük yaşamın her aşamasında "hukuka saygı" göstereceksiniz. Yoksa son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) "azınlık vakıfları" hakkında aldığı karar gibi... Mahkûm olup kuzu kuzu tazminat ödeyeceksiniz.
Konu hayli çetrefil ve biraz da tozlu ve küf kokulu olduğu için bir özet yapmak zorunluluğu var: Türkiye’de bir kısmı Osmanlı döneminden kalma, bir kısmı son yıllarda kurulmuş birçok vakıf var. Bunlardan Türkiye’deki azınlıklara (Rum, Ermeni, Musevi cemaatine) ait olanların durumu öteden beri, sistem içinde biraz çarpık durur. Çünkü onların önce Lozan Andlaşması hükümlerine, sonra öteki vakıfları da ilgilendiren yasaya tabi olduğu anlayışı egemendir. O nedenle temel kural olarak Yunanistan’daki Türk (Müslüman) cemaatine ait vakıflara orada tanınan haklar ne ise burada da örneğin Rum cemaat vakıflarına tanınması gereken hak ondan ne fazla ne de az olmak durumundadır.
Biz nedense Yunanistan’daki Türk Cemaat vakıflarının hakları ile meşgul olmayız. Onlar eziliyor mu, bilmeyiz. Ama Türkiye’deki cemaat vakıfları haklarını korurlar. Son örnekte görüldüğü gibi, haklarını koparmayı da bilirler.
Bunu eleştiri saymayın. Tam tersine biraz da özellikle Batı Trakya’da yaşayan Türklere (Müslümanlara) örnek olsunlar diye takdirle yazıyoruz.
Nitekim "Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı" bundan 10 sene önce AİHM’ye başvurarak özetle, "Devlet (Türkiye Cumhuriyeti) bizim bazı taşınmaz mallarımıza el koydu. Çünkü yetkili mahkeme, devletin cemaat (azınlık) vakıflarından1936 tarihinde istediği mal beyanı listesinde olmayan malın sonradan edinilmiş sayılacağı gerekçesiyle, "bir vakfın mal edinebilmesi için vakıf senedinde buna izin verilmiş olması gerektiğine" hükmetti. Neticede, o tarihten sonra vakfımıza bağışlanan mallara devlet el koydu. Şimdi devletin el koyduğu malımızı geri istiyoruz" dedi.
Neticede AİHM bu isteği haklı buldu ve "ya üç ay içinde bu malların tapusunun davacı vakfa geri verilmesine yahut toplam 910 bin Euro tazminat ödenmesine" karar verdi.
Konunun başka boyutu var... Bilindiği gibi geride kalan kasım ayında TBMM bu konularla ilgili bir yasa kabul etti. Ama Cumhurbaşkanı yasanın 9 maddesini "tekrar görüşülmek üzere" Meclis’eiade etti. Bunlardan bazılarının "Lozan Andlaşması’nın getirdiği hükümlere aykırı" olduğunu ileri sürdü.
Şimdi hükümet Lozan’ın koruyucu hükümlerine göre mi, yoksa AİHM’nin liberal yorumuna göre mi yeni bir yasal düzenleme getireceğine karar verecek.
Ama asıl önemlisi geride resmi makamlara göre 900, cemaat avukatlarına göre 2750 adet böyle taşınmaz mal var. Onlar da AİHM’ye giderse, çoğu için buna benzer bir karar çıkacağını tahmin etmek hiç de yanlış olmaz.
O zaman külahı önümüze koyup düşünmek zorundayız:
"Biz gerçekten hukuk devleti miyiz, değil miyiz?"
Bu soruya vereceğimiz yanıt, sadece bunu değil, pek çok sorunu çözer.
Not: Geçen gün çıkan "Asker sözü" başlıklı yazımda "1980’deNATO Başkomutanı William Rogers’in verdiği asker sözü"ne değinirken "Türkiye’nin AB’ye girmesine Yunanistan’ın engel çıkarmaması"na atıfta bulunmuştum. Hem Sayın Kenan Evren hem de Sayın İlter Türkmen o konunun "Ege’deki uçuşların bildirildiği komuta merkeziyle ilgili olduğunu" anımsattılar. Doğrusu odur.