Paylaş
Bu adam “1 Haziran’dan itibaren kan gövdeyi götürürse bana kimse gelmesin” diyor, PKK her fırsatta saldırıya geçiyor.
Her şey ortada... Bu adam talimat veriyor, PKK uyguluyor.
Polise taş atan çocuğu “Terör örgütü üyesi” diye tutuklayan, 15 sene hapis cezası isteyen bu devlet değil mi?
Gerçekte örgütle ilgisi olmayanın geleceğini mahvet, ama örgütü yönettiği kendi beyanlarıyla sabit olana “kral” muamelesi yap.
Sizin aklınız bu çelişkiyi izaha yetiyor mu?
Neyse... Asıl konumuz İmralı hükümdarının kendisi değil...
Biz son talimatından söz etmek niyetindeyiz:
Biliyorsunuz bu tür “çıkış”lar tesadüfmüş gibi görünür ama çoğu kez bir senaryonun parçasıdır. O nedenle İmralı’dakinin şimdi “İspanya’daki Katalan bölgesi”nden söz etmesi, aslında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in temmuzun son günü Tunceli’deki bir panelde söylediklerinden bağımsız değildir.
Anımsayacağınız gibi Baydemir, özlediği Türkiye’de “Türk bayrağı yanında Kürt halkının da bayrağını görmek istediğini” söylemişti.
Önce o ortaya atıldı. Zihinler alıştırıldıktan sonra sıra “Meclisimiz de olmalı... Diplomasiyi (yabancı ülkelerle ilişkiyi) biz yürütmeliyiz”e geldi.
Oysa Baydemir’in üyesi olduğu Barış ve Demokrasi Partisi bu konuyla ilgili görüşünü iki yıl kadar önce hayli ürkek bir dille açıklamış, sonra unutmuş gibi görünmüştü. Orada hiç değilse “diplomasi”, Ankara’ya bırakılmıştı.
Eh... Ortada hayret gerektiren bir şey yok:
Önce “Biz sadece bu ülkenin öteki vatandaşlarıyla eşit konumda olmak istiyoruz. Başka bir talebimiz yok” deniyordu.
Bunu “PKK diyordu” demiyoruz. O “bağımsız bir Kürt devleti” kuracaktı. Boyu kısa gelince birkaç kere ağız değiştirdi. “Demokratik Cumhuriyet”ten dem vurdu. Onun ne olduğu anlaşılamadan “Demokratik Konfederasyon” istedi. Şimdi de “demokratik özerklik” modası var.
Aslında PKK’nın tutumunda bir tutarsızlık görülüyor ama bir gerçeği daha göz ardı etmemek lazım:
Bakıyorsunuz bu taleplerin sahipleri her aşamada bir adım ileri gitmişler. Nitekim şimdi “Kendi dilimizle konuşmuyoruz, yayın yapamıyoruz” diyen yok. “Dilimizi öğretme hakkımız yok” lafı da geride kaldı. Artık “Okullarda dilimiz öğretilsin”i beğenmiyorlar. “Kürtçe de eğitim dili olsun” diyorlar. Belli ki bu aşamada o da “kesmiyor”. Hatta, “Adalet, Savunma ve Dışişleri Ankara’nın, gerisi bizim olsun” da geride kalmış.
Önümüzde 12 Eylül’e birkaç hafta kaldı. Fırsat bu fırsattır. “Evet” demek için koparacağınızı umduklarınızı sayın da hiç değilse bilelim.
Not: Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” isimli kitabını okumasını herkese tavsiye ediyorum. O.E.
Paylaş