MİLLİ Eğitim Bakanlığı’nın bir şeyi doğru yapmaması artık haber değeri taşımadığı için olsa gerek son günlerde ortaya çıkan OKS’de (Ortaöğretim Kurumları Sınavı) öğrencilerin başarı sıralamasını değiştirecek çapta yanlışlıklar yapıldığı haberlerini -Tanrı biliyor- önemsememiştik.
Milli (Dini) Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tutup "Yapılan yanlışlık okyanustaki bir damla gibidir" deyince olayın boyutlarının farklı olabileceğinden kuşku duyduk.
Haksız değilmişiz. Meğer yanlış ne bir imiş, ne de küçük denecek türdenmiş. Anlatalım:
Bakanlık son iki yıldır ilköğretim okulu mezunlarından isteyenlerin girdiği OKS’leri yapıyor.
Bu yıl, 1 milyon öğrenciden 860 bini bu sınavlara girdi. Sınavlarda, 8’inci sınıftaki öğrencilerin yıl içindeki notlarına göre oluşan "İlköğretim Başarı Puanı"nın da dikkate alınacağı biliniyordu. Nitekim okul müdürleri bunları önceden bakanlığa bildirmişti.
Ancak bakanlık bu yıl yeni bir karar aldı. İlköğretim okulundaki öğrencilerin 5-6-7 ve 8’inci sınıflardaki başarı puanlarının da bundan böyle OKS’lerde dikkate alınacağını bildirdi.
Bu karar iki sonuç doğurdu... Birçok müdür, bu puanın kendi öğrencilerinin sınavdan alacağı sonucu etkileyeceğini dikkate alarak öğrencilerinin başarı puanlarını yükseltti. Yani çocuğun ders yılı içinde aldığı notlarla, müdürlüğün bakanlığa bildirdiği puan arasındaki bağ koptu.
Bu durum anlaşılınca bakanlık okullardan "başarı puanlarını tekrar hesaplamalarını" istedi. Lakin puanlarla oynama işi, bilgisayar ortamında karışıklığa neden oldu. İşte bu karmaşa yüzünden OKS’de, eşi belki de görülmemiş bir skandala yol açıldı. Çünkü şişirilmiş puanlarla gerçeği yansıtanlar yan yana gelince haksızlık ayyuka çıktı.
Birinci sonuç bu... Ama eline aldığı her şeyi yanlış yapmakla ünlü Bakan Çelik’e sorarsanız ortada telaş edecek bir şey yok. Tüm işlem baştan sona elden geçirilince sorun çözülecek.
İkinci sonuç daha parlak değil. Çünkü çocuklarımızı eline teslim etmeye mecbur olduğumuz bakanlık, öğrencilere Cumhuriyetin temel değerlerini aşılayıp özümsetmek yerine, onları "sınav her şeydir" anlayışıyla yetiştirdiği için çocuklar sınav sorusu çözmekten başka hiçbir şeye koşullanmıyorlar. Sonuçta -deyimi biz uyduralım- "sınav-o-maniac" kuşaklar doğuyor.
Saygın bir eğitim uzmanı bu durumu, "Bu politikayla arka planda çürüyen bir gençlik yetiştirilmektedir" cümlesiyle tanımlıyor.
Nitekim sakıncalar onunla da kalmıyor... Bakanlık çocuklarımızı eğitmeyi beceremediği için, onları sınava hazırlayan "dershane"ler doğuyor. Çocukları bu sınavlara hazırlayan dershane sayısı 2002 yılında 864 iken, marifetli bakanımızın bu politikaları sonucu sayının 2006’da 4030’a çıktığı bildiriliyor.
Şimdi 5-6 ve 7’nci sınıfların başarı puanlarının da dikkate alınmasına ilişkin karar sonucu çocukları 4’üncü sınıftan itibaren dershane esiri haline getiren uygulama da başlayacak. Tabii dershane sayısı da bugünkünün birkaç katına çıkacak.
Bakan Hüseyin Çelik de, elindeki milyonlarca çocuğu bir kenara bırakıp Yüksek Öğretim Kurumu’nu nasıl düzelteceğine (!?) ilişkin hayallerini kamuoyuna ilan edecek...