ÖNEMLİ bir konuya kamuoyunun dikkatini çekmek çoğu kez o önemli konudan daha da önemli bir sorun haline dönüşebilir. Özellikle Hürriyet Gazetesi’nin de içinde aktif şekilde rol aldığı "Aile İçi Şiddete Son!" kampanyası gibi kampanyalar bu zorlukla karşılaşır.
Zorluğun asıl nedeni kafalarımızın alışmadığı ya da konuşulmasını istemediğimiz bir kavramın ortalarda dolaşmaya başlamasıdır.
Kadın kuruluşları ile aydın -veya feminist- bazı hanımlar hemen "erkek egemen bir toplumda yaşamanın sıkıntılarını" dile getirirler ya...
Toplumun, "aile içi şiddet" sorununu yıllardır göz ardı etmesinin gerçek nedeni, kabul edelim ki tam da sözü edilen şekilde yani "erkek egemen" bir ortamda yaşıyor olmamızdır.
O nedenle yukarıdaki kampanyayı başlatanlar ve yürütenler "buz kıran" gemiler kadar zorlukla karşı karşıyalar.
Oysa aile içi şiddet olaylarının kamuoyuna yansıyanları bile, sadece bizim kadınlarımızın değil dünyadaki tüm kadınların son derece ciddi bir tehlike ve tehdit altında yaşadıklarını ortaya koyuyor.
Size Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) 2004 yılında yayınlanmış bu konuyla ilgili raporundan bilgiler aktaralım. Raporda:
Dünyada her üç kadından birinin fiziksel şiddete ya da cinsel tacize maruz kaldığı, bu durumun sadece geri kalmış ülkelerde yaşanmadığı, örneğin İngiltere’de her dört kadından birinin erkeklerin şiddetine maruz kaldığı;
Dünyada cinayete kurban giden kadınların yüzde 70’inin eşleri tarafından öldürüldüğü;
Güney Afrika’da "tecavüz"ün genç kızların çoğunun ilk "cinsel deneyimi" olduğu;
Cinsel şiddete maruz kalan, örneğin İngiltere gibi gelişmiş bir ülkedeki kadınların bile ancak beşte birinin bunu rapor edebildiği;
ABD’de her 90 saniyede bir, bir kadının tecavüze uğradığı; her gün 4 kadının, aile içi şiddet nedeniyle hayatını kaybettiği;
Şili’de tecavüze uğrayan kadınların yalnızca yüzde 3’ünün polise başvurduğu;
Rusya’da bir yıl içinde aile içi şiddet sonucu 14 bin ölüm olduğu;
İngiltere’de 2003 yılında 14 bin kadının tecavüze uğradığı; aile içi şiddet nedeniyle haftada 2 kadının öldüğü;
Mısır’da 15-49 yaşları arasındaki evli kadınların yüzde 97’sinin cinsel organının şiddet sonucu zarar gördüğü;
Hindistan’da yılda yaklaşık 15 bin genç kızın aile içi şiddet sonucu öldürüldüğü;
Sri Lanka’da 1999 yılında yaşayan kadınların yarısından fazlasının cinsel saldırı ve baskıya maruz kaldığı bildiriliyor.
Konunun uzmanlarından E.L. Heisse, M. Ellsberg ve M. Gottemmoeller’in 1999 tarihli bir yayınında da "Her üç kadından en az biri veya yaklaşık 1 milyar kadın, hayatlarının bir noktasında dayak yiyor, seks yapmaya zorlanıyor ya da farklı bir biçimde tacize uğruyor. Bunu yapan genellikle kendi ailesinden veya tanıdığı biri oluyor" deniyor.
Bunlar doğru ise, açık konuşalım biz erkekler hangi cesaretle kadınların yüzüne bakabiliyoruz. Utanmazlığımızdan mı?