Hangi Tayyip Erdoğan?

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Kongresi’nde yaptığı konuşmayı dinleyen bir yabancı gazeteci olsaydık, herhalde, "Bu adama haksızlık ediyorlar. Baksanıza Ceza Yasası’nın çok tartışılan 301’inci maddesini değiştirmek için iki yıldır uğraşır dururmuş. Hálá kendisine üzerinde herkesin birleştiği bir öneri veren olmamış.

Bırakınız onu, adam Türkiye’deki laik rejimi korumaya o kadar ahdetmiş ki, bizimle konuşurken, tuttu o son mitinglerde toplanan milyonlarca insanın birdenbire neden ortaya çıktığına kendisinin de hayret ettiğini söyledi.

Dahası... Hani medya mensuplarına tahammül edemiyor deniyor, özgürlüklerden hoşlanmıyor türü laflar ediliyor ya... Meğer tamamı uydurmaymış. Nitekim kendi kulağımızla duyduk. Medya için aynen;

’Türkiye Cumhuriyeti 84 yaşına girerken medyamız, demokrasimizin canlılığını sağlayan en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir’ dedi.

Gerçi
’Bir birey laik olur mu olmaz mı?’ ve ’Demokrasi bir amaç mıdır, araç mıdır?’ sorularına verdiği yanıtlar kafasının hayli karışık olduğunu gösteriyordu ama, yine de o kadar mutedil bir dili, o kadar hoşgörülü yanıtları vardı ki... Gelişmiş demokrasilerde bile böylesini zor bulursunuz" derdik.

Sayın Başbakan’ın o konuşma sırasında yabancı basının son mitinglerle ilgili yorumlarını okuyunca, "Allah allah! Bunlar Türkiye’den mi yoksa başka bir ülkeden mi söz ediyorlar?" dediğini biliyoruz. Biz de Başbakan Erdoğan’ın yukarıda özetlediğimiz sözlerini okuyunca;

"Acaba IPI kürsüsüne başka bir Tayyip Erdoğan mı çıkardılar?" diye düşünmeden kendimizi alamadık. Nitekim bizim bildiğimiz Tayyip Erdoğan dün partisinin TBMM Meclis Grubu kürsüsündeydi ve muhaliflerini "felaket tellallığı" ile suçluyordu. Kısaca üslubu yine aslına dönmüştü.

Biz asıl IPI delegelerine yaptığı konuşmaya dönelim:

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının gücü, bir hafta içinde Anayasa’da temel nitelikte değişiklik yapmaya yetiyor ama bir yasa maddesini iki yıldır değiştiremiyor, diye biri size söylese inanır mısınız? Eğer inanırsanız, Erdoğan’ın 301’le ilgili sözlerini ciddiye alabilirsiniz.

Hangi hükümet "bir formül üzerinde anlaşın da gelin" deme hakkına sahiptir? Ortadaki formüller arasında en doğru gördüğünü Meclis’e götürüp yasalaşmasını sağlamak hükümetin işi değil mi?

"Medyamızın, demokrasimizin canlılığını sağlayan en önemli unsur" olduğuna ilişkin sözlerinde samimi olduğuna inanmanız için de kendisinin medya mensupları aleyhine dünyada -muhtemelen- en çok hakaret davası açan kimse olduğunu unutmanız gerekir.

Sayın Başbakan’ın ağzından, bir tarihte Turgut Özal tarafından ortaya atılan ve bilimsellikle, ciddiyetle hiçbir ilgisi bulunmayan "Bireyler laik olmaz" tekerlemesini duyan IPI mensuplarının ne düşündüğünü doğrusu bilmiyoruz. Muhtemelen "laikliğin İslami yorumu herhalde böyle" demişlerdir. Oysa öyle bir yorum yok. Sadece "laikliği içine sindiremeyenlerin sığındıkları öyle bir laf var".

Çünkü herkes bilir ki bir insan nasıl -örneğin- "demokrat" yani "demokrasinin temel değerlerini özümsemiş ve yaşamında uygulayan bir insan haline gelmiş" olursa, aynen onun gibi "laik" de olur ve "laikliğin temel değerlerini özümsemiş ve yaşamında uygulayan bir insan haline gelmiş" denir.

Aksi söz konusu olursa, yani Tayyip Erdoğan’ın dediği kabul edilirse Ayetullah Ali Hamaney’den Mahmud Ahmedinejad’a kadar herkes Türkiye’de başbakan olabilir ve Meclis kürsüsünden "laikliği koruyacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim" deyince mesele biter.
Yazarın Tüm Yazıları