Hangi rejimi koruyacağız?

KENDİSİNE son Portekiz gezisinde refakat eden gazetecilere Başbakan Tayyip Erdoğan, "Rejim elden gidiyor diyorlar. Rejim niye elden gitsin? Bu hepimizin rejimi, hep beraber koruruz" diyordu. Dediği "rejim"in "laik demokrasi" olduğunu düşünenler için mesele yok. Onu korumak elbet hepimizin görevi.

Ama acaba Sayın Başbakan’ın zihninden geçen de o muydu yoksa Türkiye’yi artık "Ilımlı İslam Cuhuriyeti" olarak tanımlayanların sözünü ettiği rejim mi?

Hakkını yemeyelim... Başbakan arada bir "laikliğe" sahip çıkma sözleri de veriyor. Ama maksadının, "1982 Anayasası’nın 24’üncü maddesinin gerekçesinde ifadesini bulan laiklik"le sınırlı olduğunu da saklamıyor.

İşin kötüsü bu gerekçede "laikliğin tanımı" yok. Orada laikliğin bir ayağı olan "din ve vicdan özgürlüğü" var. Laikliğin tanımı ise gerekçede değil, maddenin "laik bir rejimde olmazsa olmazları" sıralayan son fıkrasında var. Ama onu da Başbakan kabul etmiyor. O yüzden de hangi rejimi korumaya söz verdiği anlaşılamıyor.

Bu soruya yanıt ararken Milli Eğitim Bakanı unvanlı Hüseyin Çelik’in önceki akşam bir televizyon programında kendisine sorular yönelten gazetecilere, "Biz din üzerinden siyaset yapmıyoruz, ama kimileri din üzerinden muhalefet yapıp rejimi tehlikede göstermeye çalışıyor" dediğini okuduk.

Madem öyle, Başbakan ile, lafazanlıkta hayli marifetli olan bakanının Türkiye’sine bakalım:

Dünkü gazetelerde Maliye Bakanlığı Konya Vergi Dairesi’nin resmi internet sitesinde, türbanlı bir ilköğretim okulu öğrencisi olan -yani yaşı 15’ten az- kız çocuğu Büşra Yaman’ın ağzından "Vergini ver devletine; haram katma servetine" sözlerinin yayımlandığı bildiriliyordu.

"Haram" ve "helal" birer din kavramıdır. Bunlar o dine inanan için vardır, başka dine inanan veya hiç inanmayan için yoktur. O nedenle Başbakan’ın kendi deyimiyle "her dini inanca eşit mesafede" olan bir devletin resmi dairesinin resmi internet sitesinde bu kavram olmamak gerekir.

Peki burada yapılmak istenen nedir, derseniz, o çok açık... "Dini motifleri günlük yaşamımızda bizlere dayatmak ve yaşamımızın dini kavramlar üzerine oturması gerektiği" mesajını zihin altımıza yerleştirmek. Böylece "din devleti"ne ulaşmak.

Aynen "dini siyasete alet etmediğini" söyleyen Hüseyin Çelik’in sorumluluğundaki ilköğretim okullarında son iki üç yıldır yapılan "Kutlu doğum haftası" kompozisyon yarışmaları gibi.

Devletin resmi okullarının internet sitelerinde öğrencilere "Bu ayı (ramazan ayını) fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü tealanın razı olduğu işler yapılmalıdır" türü yazılarla baskı yapıldığını bu bakan bilmez mi? O istemese oraya koyabilirler mi?

Hasanoğlan Öğretmen Lisesi öğrencilerinin akşamları "zikir evlerine" gitmeye zorlandıklarından, gitmeyenin yüzüne gece uyurken boya sürüldüğünden Çelik’in haberi yok muydu?

Ders kitabında "tarikat" övgüsüne yer veren/verdiren bakan başkası mı?

Sahi bu saygıdeğer büyüklerimiz hangi rejimi korumaktan söz ediyorlar, biliyor musunuz?
Yazarın Tüm Yazıları