BİLİRKİŞİNİN verdiği rapor nihai gerçeği ifade eder mi? Elbet etmez... Ama Zonguldak’ta 17 Mayıs 2010 Pazartesi öğle saatlerinde meydana gelen ve 30 madencimizin hayatına mal olan “grizu faciası” ile ilgili rapor, bir “kaza” değil, düpedüz bir “katliam” olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.
Hani Başbakan Erdoğan’ın, “Madenciliğin kaderinde ölüm olduğunu” söylediği kaza var ya, ondan söz ediyoruz.
Anımsamadınızsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in, (cesedine ulaştığımız) “İlk 19 madencimizin bedeninde herhangi bir yanık yoktu. Güzel öldüler. (...)” şeklindeki sözlerini unutmuş olamazsınız... İşte onunla ilgili rapordan söz ediyoruz.
Rapor aslında Dinçer’in “Orada (faciada) çok büyük ihtimalle ihmalden bahsetmemiz mümkün. Ama o idari mi, orada çalışan işçilerimizin ortaya çıkardığı ihmal mi, emin değiliz” (30 Mayıs 2010 gazeteler) şeklindeki değerlendirmesini doğruluyor. Çünkü ocaktaki metan gazı düzeyini izlemekle görevli kişi, “gaz oranının tehlikeli noktayı bulduğunu” görmüş ama aldırış etmeyip tuvalete gitmiş. Facia meydana geldikten sonra da “gaz izleme rapor defterine” sanki zamanında her şeyi yapmış gibi kayıt düşmüş.
Diğer görevli ise zaten yerinde yokmuş.
Bilirkişi raporu nedeniyle bu olaydan söz ediyoruz ama aslında konuştuğumuz o olay değil, Türkiye’nin başka ve büyük gerçeği...
Bizzat Çalışma Bakanı’nın, daha on gün evvel, “Hindistan ve Rusya’nın ardından ölümlü iş kazalarında dünya üçüncüsü olduğumuzu” söylediği bir ülkede yaşıyoruz. Nitekim Sayın Bakan ülkemizde “İş sağlığı ve güvenliğinin en önemli sorun olduğunu” ifade ediyordu.
Peki ne yaptınız bu “en önemli sorunu” çözmek için?
Hiçbir şey...
Sadece maden ocaklarındaki işçiler değil Başbakan Erdoğan’ın mantalitesine göre, “tersanelerdeki işçiler de kaderlerinde ölüm olduğunu bile bile” oralarda çalışıyorlar.
Tuzla Tersaneleri’nin adını “Tuzla Mezbahaları”na çevirmeye o yüzden az kaldı. Nitekim 27 Mayıs 2010 günü de Astaş Tersanesi’ndeki bozuk vincin görevini yapmaya zorlanan işçilerden Metin İnanır, 23’üncü yaşına giremeden, cinayet gibi bir kazanın kurbanı oldu. Onunla Tuzla Tersaneleri’nin Sabıka Sicili’ne 134’üncü kurbanın adı yazıldı.
Çözüm mü?
Bakanın o tarihteki beyanına göre kendisi ve arkadaşları “Doğrusu daha iyi bir kader için çaba sarf ediyorlar”mış (28 Mayıs 2010 Radikal).
Hacı adaylarının bir tünelde uğradığı panik sonucu 6 bin küsurunun ölümü üzerine demeç veren Mekke Valisi’nin (veya o konumdaki yetkilinin) olayı “Takdiri İlahi” diyerek açıklamasından ne farkı var bu bakışın?
Elbet “iş sağlığı ve güvenliği” önemli ama en az onun kadar önemli olan eksiğimiz başka:
Ülkemizde “yetki” verdiğimiz insanı “sorumlu” tutacağımız mekanizma yoktur. Olan da işlemez.
Bakın bakalım Zonguldak’taki grizu faciasından sorumlu tutulanlara verilecek ceza kamu vicdanını rahatlatacak mı?