HAFTALARDIR kilitlendiğimiz "Yeni Cumhurbaşkanı kim olacak?" sorusunun yanıtını aldık:
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün On Birinci Cumhurbaşkanı olacağına yüzde yüz kesin diye bakabiliriz.
Sözün başında belirtelim:
Kendi adaylığını ilan etse seçilmesi kesin görünen Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını adeta gümüş bir tepsi içinde bir başkasına bırakması beklenecek bir fedakárlık değildi ama yaptı.
Bunu kendisinden beklemediğimiz için yanıldığımızı da yeri gelmişken kabul ve ilan edelim.
Keza, Cumhurbaşkanlığına kendisi de başkası da seçilse Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) "sorunlu" bir döneme gireceğine ilişkin tahminimizi de, bu durumda gözden geçirme zorunluluğu doğdu. Çünkü Erdoğan bu kararıyla AKP’nin bir iç iktidar kavgasına girmesini en azından erteledi.
Bunlar bizim itiraflarımız.
Gül’ün Cumhurbaşkanlığı konusuna dönmeden diyeceğimiz başka şey var:
Erdoğan’ın bu kararı onun Cumhurbaşkanlığından vazgeçtiğini değil, bu özlemini ertelediğini göstermektedir.
Erdoğan artık çok yaklaşan milletvekili seçimindenAnayasa’yı değiştirecek kadar güçlü çıkmayı ve bir sonraki yasama döneminde Anayasa’yı değiştirerek Yarı Başkanlık -ve hatta Başkanlık- sistemine geçip doğrudan doğruya halk oyuyla Çankaya’ya çıkmayı planlamaktadır. O zaman hem yürütme gücünü bilfiil elinde tutma hem de Cumhurbaşkanı sıfatını taşıma umudundadır.
Şimdi o ihtimalleri ileriye bırakalım da günümüze dönelim:
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasıyla varılacak nokta, özünde Tayyip Erdoğan’dan farklı değildir. Gül’ün farkı, üslubunun yumuşaklığı ve yüzünde tebessümün daha çok görülmesidir. Bu bağlamda CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dünkü konuşmasında dediği "Gül de Erdoğan gibi milli görüş rahlei tedrisinden geçmiştir, orada şekillenmiştir. Anlayışı, duyguları, düşüncelleri, milli görüş ikliminin ortamının eseridir" tespiti doğrudur.
Bir nokta daha var:
Gül’ün "gerilimsiz" kişiliği önümüzdeki dönemde doğabilecek sıkıntıları gidermede belki de yarar sağlayacaktır.
Gerilimsiz dönemden söz ederken Gül’ün eşi Hayrünisa Hanım’ın "türbanı"Çankaya Köşkü’ne taşımasının kamuoyunda yaratacağı rahatsızlığı görmezden gelemeyiz. Örneğin daha ilk protokol olayında Cumhurbaşkanı eşinin türbanı birdenbire en önemli sorun gibi algılanacaktır.
Bunu gidermek Hayrünisa Gül’den Türk halkının beklediği bir anlayıştır.
Hayrünisa Gül modern Türkiye’nin "çağdaş" kadını olduğunu Çankaya’da gösterirse, eşini birdenbire 70 milyonun Cumhurbaşkanı konumuna oturtan kişi olacaktır.
Dikkat ederseniz Gül’ü Cumhurbaşkanlığı koltuğuna siyasi becerilerinin, dışişleri bakanı sıfatıyla kazandığı başarıların getirdiğinden söz edemiyoruz. Çünkü o konulardaki karnesinin zayıf olduğuna inanıyoruz. Ama yine de eğer seçilecek olursa ülkeye iyi hizmetler vermesini diliyoruz.