Gül’ün müjdeleri...

KENDİ deyişiyle "Nancy Hanım"dan bile randevu koparamayan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, nasıl becerebiliyorsa, tutmuş, ABD’deki temasları hakkında "iyimser" bilgiler vermiş:

Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ile görüşememiş, ama "Ermeni soykırımı" konulu önerinin Kongre’de kabul edilmesinin doğuracağı sakıncaları "Nancy Pelosi’nin arkadaşlarına ileteceğinden" söz etmiş.

Kuzey Irak'a bir askeri operasyon yapmamız ihtimali olduğu halde ABD'li yetkililer kendisine "böyle bir operasyona karşıyız" dememişler. Bunun mefhum-u muhalifinden "operasyon yapabilirsiniz" anlamı çıkmaz mı imiş?

Kerkük konusunda sadece Türkiye değil "bölgedeki diğer ülkeler de" hassasiyet gösterdiğine göre, anlaşılan çok da endişeli olmaya sebep yokmuş. Kaldı ki "ABD'li yetkililer Irak'ın bölünmesini, kabul edilemez ve düşünülemez bir alternatif" olarak niteliyorlarmış.

Sayın Bakan bu temasları sırasında "ABD'li yetkilileri, PKK konusunda kararlı görmediğini söyleyemez"miş. Bu da anlaşılan "kararlı" oldukları anlamına gelirmiş. Zaten Fransa ve Belçika'da polisin PKK'lılara karşı yürüttüğü operasyonlar ABD'nin de telkinleri sonucu yapılmışmış.

Meşhur hikáyedeki "Fareli köyün kavalcısı" misali Sayın Bakan, yumuşak ses tonu ve gülücüklerle dolu çehresiyle ne kadar pembe tablo çizerse çizsin... Maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) iktidara geldiği günden itibaren dış ilişkilerimiz her gün daha kötü oldu:

PKK konusunda kilitlendik. "Ermeni soykırımı" konusunda yenilginin eşiğine geldik. Irak'ın geleceği konusunda tek bir önerimizi kimseye kabul ettiremedik. İsrail'i kırdık. Onu kırarken bari Filistin'i kazansaydık! Tam tersine Hamas'ı memnun edeceğiz derken El Fetih'i darılttık.

Fransa ile ilişkilerimiz "şeker renk"... Almanya ile berbat!

Avrupa Birliği'ni nerdeyse tümden unuttuk. Zaten onlar da bizi "defterden silmiş" gibiler.

Türk cumhuriyetlerini anımsayan hiç kalmadı.

Biraz Suriye... Biraz İran! Gerisi külliyen yalan...

Örnek olarak şu, "Ermenilere karşı soykırım yaptığımız" iddialarıyla ilgili halimize bakalım:

Türkiye'yi suçlayan önerinin altında dün, Temsilciler Meclisi üyelerinden 160'ının imzası vardı. Baştaki imza da Gül'ün "Nancy Hanım"ının yani meclisteki "çoğunluk lideri"nin...

Bu olayın bu noktaya geleceği yıllardır biliniyordu. Ama son dört yıldır sorumluluğu taşıyan Abdullah Gül -ve AKP iktidarı- artık somut tehlikeyle burun buruna gelmişti. Buna rağmen Türk ulusuna yönelik iftiralara karşı dişe dokunur tek bir şey yapmadılar. Ne zaman konu gündeme gelse Dışişleri Bakanı Gül, daha ilk cümlesini duyunca "bir şey yapmayacağını" rahatça anlayacağınız bir üslupla "Her türlü olanağı kullanarak bu önerilere karşı duracağını" söylemekle yetindi. "Artık savunmayı bırakın, saldırın!" diyenlere de kulak tıkadı.

"Türkler soykırım yapmadı" tezini savunan Prof. Justin McCarthy ile geçen gün vefat eden Avusturyalı Profesör Eric Feigl bugünkü Türk hükümetinden çok daha fazla çaba sarf etti.

O kafayla, o yaklaşımla bu noktaya ulaşılabilirdi... Nitekim oraya geldik.
Yazarın Tüm Yazıları