DEVE midir, kuş mudur bir türlü karar veremediğimiz "laiklik" ilkesi, Anayasa’da yer alışının 70’inci yıldönümü dolayısıyla yeniden tartışma konusu oldu.
Tartışanların sözlerine gelmeden belirtelim:
Türkiye’yi idare eden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı ya laikliği bilmiyor, yahut bilmek istemiyor. O nedenle "laiklik eşit din ve vicdan özgürlüğüdür" diyerek noktayı koyuyor.
Gerçi bu daha çok AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkan görüş...
Hoş, bu görüşünün hiç temeli olmadığını söylemek mümkün değil. Çünkü Anayasa’nın "laikliğin temel unsurlarını" içeren 24’üncü maddesinin başlığında "laiklik" yok. Onun yerine "din ve vicdan hürriyeti" denmiş.
Başlık "din ve vicdan hürriyeti" olunca, gerekçede laikliğin devlet sistemi içindeki yerine değinilmemiş. Sadece "din ve vicdan özgürlüğünün önemi" ifade edilmiş.
Şimdi aslında laikliği içlerine sindiremeyen ama kanun zoruyla "benimsemiş gibi" görünen AKP’liler, "Laikliği biz Anayasa’nın 24’üncü maddesinin gerekçesindeki gibi anlıyoruz" diyerek, hem laikliği benimsemiş gibi görünüyorlar hem de şeriata götüren kapıyı açık bırakmış oluyorlar.
Kanun zoruyla dememizin sebebi şu:
Hem Anayasa hem de Siyasi Partiler Yasası, "laikliği benimsemeyen siyasi partinin kapatılmasını" emrediyor. O nedenle Türkiye’de kurulan bir siyasi partinin istese de istemese de programına "Laikliği benimsiyoruz, onu koruyacağız" anlamında bir hüküm koyması gerekiyor. Eskiden (özellikle Necmettin Erbakan’ın kurduğu partilerin programlarında) "Laikliği dinsizlik olarak anlamıyoruz" türü bir lafla, yasak savılırdı. AKP tam da öyle yapmadı. Programında:
"Partimiz, dini, insanlığın en önemli kazanımlarından biri; laikliği ise demokrasinin gerekli şartı, din ve vicdan hürriyetinin teminatı olarak görür. Laikliğin, din düşmanlığı şeklinde yorumlanmasına da, örselenmesine de karşıdır.
Esasen laiklik, her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini rahatça icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda yaşamalarını; ancak inançsız insanların da hayatlarını bu doğrultuda tanzim etmelerini sağlayan bir ilkedir. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir" dedi.
Dikkat ederseniz, laikliğin "din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi" olduğu söyleniyor ama, öteki boyutuna yani "devletin din kurallarıyla yönetilmemesi" hususuna hiç değinilmiyor.
Bir başka deyişle "Türkiye’de rejim değişse de şeriat kuralları geçerli hale gelse, bizce bir sakıncası yok" der gibiler. Aksi söz konusu olsa, yüzyıldır tartışılan bu tehlike konusunda herhalde bir cümlelik görüş ifade ederlerdi.
Bu gerçeği görünce, Başbakan’ın ikide bir neden "Anayasa’nın 24’üncü maddesinin gerekçesindeki anlayışı benimsiyoruz" dediğini de TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın neden "Laikliği tanımlamaya ihtiyaç var" diyerek "din ile devlet ilişkisini" görmezden geldiğini de anlamak mümkün oluyor.