Görüşme...

NEDENSE Irak’ın kuzeyindeki Kürt liderlerle görüşmek/görüşmemek meselesi çok önemli hale geldi. Bu biraz da -anlaşılan- Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın ABD’ye yaptığı son gezi sırasında söz konusu liderlerin terör örgütü PKK’yı desteklediklerini vurgulaması üzerine böyle oldu.

Oysa, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün dünkü sözlerinden anlıyoruz ki, "Talabani ve Barzani ile görüşme" konusunda hükümet olarak karar vermişler. Nitekim Gül’ün:

"(Celal) Talabani ve (Mesut) Barzani, hepsi buraya geldiler, gittiler. Bizim onlarla görüşmemiz ayrı bir bölgeyi, ayrı bağımsız bir şeyi tanımamız anlamına asla gelmez. Biz meseleleri tabii ki konuşabilir, yanlışların ve doğruların ne olduğunu açık açık yüzlerine söyleyebiliriz. Barzani ve Talabani’nin tabii ki daha çok şey yapmaları gerekiyor orada... Onlar bir zamanlar bizimle beraber savaştılar da... Dolayısıyla biz onlardan aynı şeyi bekliyoruz. Bunları muhakkak ki konuşmak gerekir. Görüşülebilir de... Şu anda planlanmış bir şey yok. ’Onlarla görüşülmez, konuşulmaz.’ O zaman ne yapacaksınız? İnsanlar düşmanlarıyla bile konuşurlar. Biz Irak’lıları düşman olarak hiçbir zaman görmüyoruz. Ama yanlış yapıyorlarsa bunu yüzlerine söyleriz" dediği dünkü Hürriyet’te bildirilmekteydi.

Önce "Iraklıların" değil Irak’ın kuzeyindeki Kürt liderlerin söz konusu olduğunu belirtelim.

İkinci olarak Sayın Gül’e, Barzani ve Talabani ile geçmişte yapılan işbirliğinin, "bizimle beraber savaşma" anlamına gelmediğini anımsatmak zorundayız. O işbirliği "bir terör örgütüne karşı birlikte sürdürülen operasyon" niteliğinde idi. O olaylara eğer "savaş" denseydi o zaman PKK’lılar eylemleri nedeniyle "ceza hukukuna" değil, "savaş hukukuna" göre hesap vermek durumunda olurlardı. Farkı en basit örnekle anlatalım:

O takdirde, yakalanan bir PKK’lıya "zanlı" yahut "sanık" denmez, Ceza mahkemelerinde yargılanması gerekmez, o bir "savaş esiri" sayılır ve uluslararası konvansiyonlara tabi olurdu.

İkincisi, Talabani ve Barzani ile işbirliği yapıldığı 1990’lı yıllardan beri köprülerin altıdan çok su geçti... O zaman bu iki adam, Türkiye Cumhuriyeti tarafından verilmiş "Diplomatik Pasaport" göstermedikçe hiçbir yabancı ülkenin sınır kapısından geçemiyordu. Şimdi Talabani Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyor. Öteki, o Cumhurbaşkanını da yöneten Bölge Başkanı rolünü oynuyor.

Dahası... O zamanlar bu iki isim, gönülsüz de olsa Türkiye ile ilişkilerini "dostluk" zemininde tutmaya itina ediyordu. Oysa şimdi hem PKK’ya yardım ediyorlar hem de yeri gelince Türkiye’ye kafa tutup hasmane sözler söylüyorlar.

Buna rağmen onlarla konuşulmaz mı?

Talabani’nin sıfatı onunla devletten devlete görüşme yapmaya olanak verir. Ama pratikte anlamı olmaz. Çünkü "Irak’ın kuzeyinde" onun değil Barzani’nin borusu ötmektedir.

Barzani ile, bir süre önce Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Emre Taner’in yaptığı gibi görüşülürse yani görüşme kendisini Türkiye Cumhuriyeti hükümetine muhatap saymasına imkan vermeyecek şekilde yapılırsa, hiç zararı yok.
Yazarın Tüm Yazıları