EMİNİZ hem Türk hem de Yunan genelkurmayları iki ülke savaş pilotları arasındaki "it dalaşı"nı sürdürerek bir yere varamayacaklarını biliyorlar.
Oysa iki ülke yıllardır, "O hava sahası bize ait" diyen Yunanistan ile "O hava sahası herkese ait" diyen Türkiye savaş pilotları yüzünden karşı karşıya geliyor.
Ve bazen de dünkü gibi müessif olaylar meydana geliyor.
Ne oldu şimdi?
Bizimsavaş pilotu bu it dalaşından şanslı olduğu için sağ kurtuldu.
Ama bu yazının kaleme alındığı dakikadan sonra sevindirici bir haber gelmezse anlaşılacak ki gencecik bir Yunan savaş pilotu, önündeki belki de mutluluk ve başarı dolu bir yaşamı değerlendiremeden yok oldu gitti.
Gerçekten insanın "pisi pisine" diyeceği türden bir ölüm.
Oysa yıllardır iki ülke yetkililerinin, parmaklarının ucunda denecek kadar kolay ulaşabilecekleri basit bir çare orada bekliyor:
Türk ve Yunan genelkurmayları arasında hani bir "kırmızı hat" kuralacaktı? Hani böyle kritik dönemlerde iki taraf birbirini uyaracak, birbirinin derdini dinleyecek ve mümkünse mutabık kalarak tehlikeli bir gelişmeyi önleyeceklerdi?
Yapmamışlar... Bir önceki Yunanistan Dışişleri Bakanı Petros Molivyatis’in geçen yıl 12 Nisan’da yaptığı Ankara ziyareti sırasında mutabık kalınmasına rağmen, isteseler herhalde birkaç haftada çözülebilecek "kırmızı hat" sorununu hálá çözmemişler.
Niyet mi yok, samimiyet mi, bulmakta zorlanıyorsunuz.
Tüm bu kavganın temel nedenini herhalde biliyorsunuzdur:
Yunanistan 2 Haziran 1974 tarihinde Uluslararası Sivil Havcılık Örgütü’ne (ICAO) ülke kıyılarındaki "hava sahası" sınırının kıyıdan itibaren 10 mil olduğunu bildirinceye kadar iki ülkenin böyle, it dalaşlarına yol açan bir sorunu yoktu. Yunanistan bu bildirimi 1931 yılında yayınlanmış bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne dayanarak yaptığını ifade edince Türkiye harekete geçti ve 15 Nisan 1975’te ICAO’ya özetle, "Yunanistan’ın bildiriminin Türkiye tarafından tanınmadığını ve 6 mil olan Yunanistan karasuları sınırı ile 10 mil arasını tehlikeli bölge ilan ettiğini" bildirdi.
Yunanistan hem 1931 tarihli kararnameninuluslararası hukuka uygun olduğunu söyledi, hem de "1931’den beri itiraz etmediğine göre Türkiye bu 10 mili kabul etmiş sayılır" tezine dayandı. Bu nedenle söz konusu alanın kendi sınırları içinde olduğunu savundu.
Türkiye ise "uluslararası hukukun kara suları dışında bir hava sahası yaratma hakkı vermediğini" ileri sürdü. Böylece Türk savaş uçakları bize göre uçuş serbestliği olan bölgede uçuş yapmaya devam etti.
Yunan uçakları da engel olmak için bizimkileri taciz etmeye başladı. Diplomatik sorunlara ilişkin çözüm önerirken dikkatli olmak gerekir. İlk bakışta pek parlak görünen formüller sonra büyük sorunlar doğurabilir.O nedenle ihtiyatlı konuşacağız. Örneğin "İki ülke neden Uluslararası Adalet Divanı’na gidip de sorunu çözmüyor?" demiyoruz. Ama ister kırmızı hatla ister başka yolla çare bulalım ve bu gençlere yazık etmeyelim diyoruz.