ANAYASA keşke günlük yaşamda çok kullanılan bir kavram olsa da yeni bir Anayasa yapılacağı zaman sokaktaki insan da ona ilgi gösterse...
Ne yazık ki öyle değil. Hatta Anayasa gibi hayli soyut bir kavramdan söz etmeye başlarsanız pek çok insana "sıkıcı" görünürsünüz.
Lakin sonra birileri hayatınızı üstelik Anayasa’yadayanarak değiştirmeye hatta altüst etmeye kalkınca "Bu da nereden çıktı?" der ayağa kalkarsınız, ama iş işten geçmiş olur.
O yüzden yeni bir Anayasa taslağının konuşulduğu bugünlerde -sizleri sıkma pahasına- bu konuya olabildiğince çok değinmeyi görev sayıyoruz.
Örneğin ortada bir tartışma var:
Yeni Anayasa taslağı acaba "laikliği güçlendiren" hükümler mi öneriyor, yoksa zayıflatıcı bir yaklaşımı mı sergiliyor?
Taslağın mimarı Ergun Özbudun, gazetelere verdiği muhtelif demeçlerde, "Yeni taslakla laikliğin altının oyulmakta olduğu yolundaki iddiaların bilgisizliğe dayandığını" ifade etti. "Aksine, sivil Anayasa taslağında laiklik ile din ve vicdan hürriyeti açısından iyileştirmeler olduğunu" kaydetti.
Yeni taslakta, "din ve vicdan hürriyeti" açısından 1982 ve 1961 Anayasalarından daha liberal bir bakışın egemen olduğu doğrudur. Ama onun kadar önemli ikinci bir doğru da, bu yaklaşımın "laik sisteme" tehdit teşkil edecek boşluklar içeriyor olmasıdır.
Örnek verelim:
Bilindiği gibi bizim Anayasal sistemimizin belkemiği "laiklik"tir. O kırılınca sistemi ayakta tutmanız mümkün değildir. Bu nedenle yürürlükteki Anayasa’nın 24’üncü maddesi, "herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu" vurguladıktan sonra, "14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir" diyor. Bir başka deyişle, bu özgürlüğün sınırlarının 14’üncü maddede yazılı olduğunu söylüyor.
O maddeye bakınca, "Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri (...) laik Cumhuriyet’i ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz" denildiğini görüyorsunuz.
Peki taslakta bu duyarlık gösterilmiş mi?
Hayır... O ibare çıkartılmış. Yerine bu hürriyetin ancak "kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlarıyla sınırlanabileceği" şartı konmuş. Bu bir.
İkincisi... Yeni taslak, "Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak tek başına veya topluca alenen veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama ve bunları değiştirebilme hürriyetini içerir" diyor. Yani "her isteyen kendi dinini herhangi bir koşula tabi olmadan başkalarına öğretme hakkına sahiptir" demiş oluyor.
Oysa 1982 Anayasası, "din eğitim ve öğretiminin ancak devletin gözetim ve denetimi altında yapılabileceğini" söylüyordu.
Devletin gözetim ve denetim görevine rağmen Türkiye’nin her tarafını pıtrak gibi sarmış tarikat yurtlarıyla baş edilemediğini dikkate alırsanız, bunu bir de serbest bırakmanın başımıza ne getireceğini kolayca tahmin edebilirsiniz.