BAZI konulardaki aşırı iyimserliği ile insanı çıldırtan Taha Akyol dostumuz dün de ayarı iyice kaçırmıştı: YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, üniversitelerdeki başı açık öğrencilere “Size dokunan olursa yakarım” türü bir güvence vermiş de...
Zaten onlara müdahale edeni yasalarımız mahvedermiş de...
Taha Akyol’a sorarsanız Özcan’ın “Türbanlar fora!” talimatından sonra her şey güllük gülistanlık olacak. Başı açık öğrencilere kimse baskı yapamayacak. Akyol’a göre asıl mesele Anayasa Mahkemesi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Danıştay’ın kararlarını Anayasa’nın açık ve emredici hükümlerine rağmen hiçe sayan Prof. Dr. Özcan’ın eyleminde suç unsuru bulamayan Ankara Savcılarından Mustafa Şahin Tanrıöver’in bu kararını inceleyecek olan Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin (burada Akyol’un sevmediği Başkan Osman Kaçmaz kastediliyor) nasıl bir karar vereceği imiş.
Akyol, Sincan mahkemesinin bu konuda vereceği kararın “hukuki gerekçesinin güçlü olmasını” bekliyormuş. Çünkü bu mahkemenin “bazı kararları hukuken zayıf ve siyaseten taraflı” imiş.
Taha Akyol henüz verilmemiş bir karar için Sincan Mahkemesine yol gösteriyor, oradan çıkacak kararın “sağlam bir hukuki gerekçeye” dayanmasını -her bireyin her mahkemeden beklediği budur- istiyor ama nedense Özcan hakkında verilen “takipsizlik” kararının gerekçesine de bu kararın verilmesinde bir “gatakulli” olup olmadığına da değinmiyor.
Oysa bu kararı veren Savcı M.Ş. Tanrıöver’in aslında o dosyayı incelemekle görevli olmadığı halde bir “gatakulli” sonucu kararı Mustafa Şahin Tanrıöver’in verdiği ortaya çıkmış bulunuyor.
Anlaşılan o malum “cemaatçi” mekanizma işe el koymuş.
Gelelim, “güçlü hukuki gerekçe”ye!
Savcı Tanrıöver, Prof. Dr. Özcan hakkında “takipsizlik” kararı verirken, Anayasa’nın “yargı kararlarının herkesi bağlayacağına ve yerine getirilmesinin geciktirilemeyeceğine” ilişkin hükümleri yerine başka şeyi görmüş. Örneğin -tam da Taha Akyol’un istediği gibi(!)- çok güçlü bir gerekçe ileri sürmüş. “Türbanlılar da insan. Onların da diğer insanlar gibi okuma ve eğitim hakkı var” demiş. Bu nedenle Özcan’ın “Türbanlılara karışanı yakarım” anlamındaki talimatının suç oluşturmadığına karar vermiş.
Ceza yasası dahil tüm yasalar “insanlar” hakkında olduğuna göre bu mantıkla hangi eylemi yasaklayabilir veya “suç” sayabilirsiniz?
Peki, yarın -hadi ilköğretim okullarına sıranın sonra geleceğini dikkate alarak, daha güncelinden söz edelim- “kamuda çalışan hanımların da tesettür (kapanma) kurallarına göre giyinerek görev yapması” aşamasına geldiğimiz zaman ne denecek?
“Hanım memurlar da insandır. Binaenaleyh yapacak bir şey yoktur” denmeyecek mi?
Denirse buna Taha Akyol veya onun gibi düşünenler destek mi verecek, karşı mı çıkacak?
Karşı çıkarlarsa bu gidişi nasıl durduracaklar? Destek vereceklerse “Türkiye İran olmaz” türküsünü daha kaç ay veya yıl söyleyebilecekler?