MİLLİ Görüş lideri Necmettin Erbakan’ın önceki gün "Saadet Partisi’nin kuruluşunun 5’inci, Kıbrıs Barış Harekátı’nın 32’nci yıldönümü" dolayısıyla kürsüye çıkıp kükrediğini (!) gazetelerde okuyunca "Muhteremi pek de özlemişiz" demekten kendimizi alamadık.
Lafa "Esselamü Aleyküm" diyerek başlamış. Sonra "Dünyanın başşehri İstanbul’da bulunuyoruz. (Toplantının yapıldığı) Bu Feshane’yi dünyanın en büyük tekstil fabrikası olarak kuran Sultan İkinci Abdülhamid Han, İngilizlerin tekstil fabrikasının en az dört misli olsun dediği ve dünyanın en meşhur kumaşlarının imal edildiği bir fabrikaydı" diye devam etmiş.
Hoca’nın, mitinglerine gelen 300-500 kişiyi "karşımdaki bu binlerce, on binlerce insan" diye nitelendirdiğini bilenler için ne İstanbul’un "dünya başkenti" olmasında yadırganacak şey vardır, ne de Feshane’nin "dünyanın en büyük tekstil fabrikası" diye ilan edilmesi gariptir.
Hoş onunla kalmamış, sonra esmiş savurmuş... Sadece Türk ulusunun değil "dünyanın" da "kurtulmak için Milli Görüş’ü beklediğini" söylemiş.
Bütün bunlara aşinayız...
Ama yine de ortada garipsenecek bir durum yok mu?
Necmettin Erbakan hakkında, "devlete karşı sahtecilik" yaptığı için Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilmiş 2 yıl 4 ay hapis ve 11 trilyon TL para cezası mahkûmiyeti var. Bu ceza 2003 yılının Aralık ayında kesinleşti. Aradan 3 yıla yakın zaman geçti ama bir türlü infaz edilmedi.
Doğrusu şu ki 80’ini bulmuş, bu ülkeye Başbakan olarak hizmet vermiş bir zatın hapse girmesini kimse istemiyor. Biz de istemiyoruz.
Nitekim hukuk ilkelerine aykırı olmakla birlikte Erbakan için özel (5485 sayılı) bir yasa çıkarıldı. Aldığı para cezasını peşinen ödeme koşulu da kaldırıldı. Ayrıca "cezasını ev hapsiyle tamamlaması" yolu açıldı.
Sadece o değil... Daha önce de, sözü edilen para cezasının 1 trilyon liraya kadar olan kısmının tahsilinden Maliye Bakanlığı’nın vazgeçebilmesi için 2004 mali yılı Bütçe Yasası’na bir hüküm konmuştu.
Biliyorsunuz şimdi üzerinde konuştuğumuz suç nedeniyle sadece Erbakan değil, o zaman başında bulunduğu Refah Partisi’nin birçoğu il başkanı olmak üzere mensuplarından 88 kişi hakkında da dava açılmıştı. Onların pek çoğu aldıkları cezayı çektiler.
Bir tek Erbakan’a gelince, devletin çarkları işlemedi.
Daha doğrusu tersine işledi...
Önce, eski Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nın 399’uncu maddesi "hürriyeti bağlayıcı bir cezanın infazı halinde mahkûmun hayatı için kat’i bir tehlike" söz konusu ise "cezanın infazının iyileştikten sonraya bırakılmasına" izin verdiği için önce ondan yararlanıldı. İnfaz tam dört defa ertelendi. Her defasında da -bizim doktorlar biliyorsunuz, hem etik değerlere bağlıdırlar hem de yalan yere rapor verirler- Erbakan’ın sağlık durumunu "infaza engel olacak kadar" bozuk buldular.
Son olarak Ceza ve İnfaz yasaları da değişince durum, Erbakan hakkında hiç mahkeme kararı yokmuş gibi bir noktaya geldi. O da bülbüller gibi şakımaya başladı.