SONUNDA saçımızın ak mı, kara mı olduğunu göreceğimiz noktaya geldik. Bugünden seçim sonuçlarının belli olduğu dakikaya kadar siyasi eleştiri içeren şey yazmak yok.
Bazı gözlemciler "Halkta seçim heyecanı yok" türü değerlendirmeler yapmış olsalar da biz aynı kanıda değiliz.
Özellikle Nisan ortasında başlayan "Cumhuriyet mitingleri" ile Türkiye’de siyasi hava ısınmaya başlamıştı.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) cumhurbaşkanlığı seçimindeki eşsiz beceriksizliği bizi erken seçime götürdü. Ve bugünlere geldik.
Geldik ama doğrusu bazı şeyleri ne anlayabildik ne de açıklayana rastladık.
Örneğin 1950’den beri genellikle "temiz seçim" yapmakla övünen Türkiye’de nüfus devamlı arttığı halde seçmen sayısının bir artıp bir azalmasının nedenini açıklayabilen çıkmadı:
Resmi bilgilere göre 1977 seçiminde -seçmenlerle ilgili kurallarda değişiklik olmadığı halde- seçmen sayısı 21 milyon 200 bin iken 1983’te -yani 7 sene sonra- 19 milyon 800 bine inmişti.
Keza 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimde 41 milyon 300 bin olan seçmen sayısı, nüfusumuzdaki yaklaşık 2 milyon artışa rağmen bu seçimde 42 milyon 500 bin olarak ilan edildi. Oysa artışın eski temposuna göre bu rakamın 45 milyonu aşması gerekirdi.
Bu defa işin içine "vatandaşlık numarası" girdiğine ve bir kişinin birden fazla sandıkta oy kullanması -yanılmıyorsak- imkánsız hale geldiğine göre, geride kalan bazı seçimlerde birilerinin mükerrer oy kullandığı yani seçime hile karıştığı ortaya çıkmıyor mu?
Anlayamadığımız bir başka husus böyle rakamlarla ilgili değil.
Biliyorsunuz her siyasi parti "haktan, hukuktan, dürüstlükten, saydamlıktan" yanadır.
Madem bu her parti gibi AKP için de geçerlidir... Ve AKP bu sözlerini tutmak için iktidara gelmiş bir partidir, neden seçimlerde her partinin kullandığı maddi kaynağın eşit olmasını gerektiren yasayı çıkarmamıştır da kendisinin öteki partilerden belki 10 misli para harcamasında etik açıdan sakınca görmemiştir?
Ve neden devletin "Fak-Fuk-Fon"unu seçim propagandası aracı haline dönüştürmüştür?
Hadi iktidarda kalma ihtirası bu kadar dürüst olmalarını engelledi diyelim. Peki ama kaç yıldır kamu kaynaklarını neden AKP’lilere peşkeş çekti?
Madem ki AKP dürüstlükten yana idi neden devletin işleyişini saydamlaştırmaya yanaşmadı. Örneğin bakanların, milletvekillerinin, belediye ve il genel meclisi üyelerinin, parti yöneticilerinin, ayrıca memurların mal bildirimlerini kamuya açık hale getirmedi? Bunun için çalışma başlattıklarını Başbakan Tayyip Erdoğan bir buçuk sene önce söylememiş miydi?
Dört beş maddelik bir yasa değişikliği dürüst bir parti için bu kadar mı zor idi?
İktidardaki parti eğer vaatlerinde samimi idiyse kara para ile ve vergi kaçakçılığı ile mücadeleye neden eli varmadı?
Dürüst olan, demokrasiye bağlı olan bir siyasi partiye insanları düşünceleri nedeniyle mi hapse atmak yakışır, yoksa kara para akladığı veya vergi kaçırdığı için mi?
Ülkemiz adının "düşünceleri" nedeniyle hapse atılanlar yüzünden sık sık anıldığını biliriz. Siz acaba "hazineyi soyduğu" veya "vergi kaçırdığı" için hapse atılan birini anımsıyor musunuz?
Dediklerimiz doğru ise, acaba bu sonuçta bizim sorumluluğumuz hiç mi yok?