SEFERİHİSAR sahillerinde dün sabah görevliler tam 43 insan cesedi toplamış. Bir önceki gece 15 metrelik bir tekneyle denize açılan 85 kaçak insan, tıpkı öteki hemcinsleri gibi daha iyi, daha müreffeh yaşamak için çıktığı yolculuğu, denizin buz gibi suyu içinde noktalamış.
Bunlardan 36’sının akıbeti dün bu satırları yazdığımız dakikaya kadar belli değildi.
Belli değil denmesine bakmayın, balıklar çoktaan didik didik edip kemiklerini denize iade etmiştir.
Bu faciayı öğrenen Seferihisar Kaymakamı’nın aklına nedense 10 Aralık gününün, bundan tam 60 yıl önce Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu tarafından kabul edilen "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi"nin yıldönümüne rastladığı gelmiş.
Sanki "Herkesin yaşama ve kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır" diyen, "Herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık ve gönenci için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır" gibi sadece bir kısım insanların yararlandığı hakkı tüm insanlara aitmiş gibi sunan Bildirge’yi anımsamanın zamanıymış gibi.
İhtimal bu çelişkiyi tüm insanlık görmeli istemiş.
Türkiye’ye her fırsatta "insanlık" dersi verenler, özellikle Avrupalılar bu sınavda kaç kere çaktılar, unuttuk mu?
Bosna-Hersek’te 200 bini aşkın Müslüman, Slobodan Miloseviç’in, Radovan Karadziç’in ve Radko Mladiç’in emrindeki katiller tarafından sorgusuz sualsiz öldürülürken iki yıl boyunca ses çıkarmayan Avrupalılar mı bu faciadan utanacaktı?
Demirperde’nin yıkılmasını izleyen yıllarda Arnavutluk’tan İtalya’ya sığınmaya çalışan insanları İtalyan sahil muhafaza tekneleri denizin ortasında batırıp hepsini denize gömdüğü zaman ses çıkaran ve insanlık adına İtalya’ya soru yönelten oldu mu?
Yunanistan sahil muhafaza botlarının Ege’de yakaladıkları kaçakları delik şişme botlara doldurup denizin ortasında kaderlerine terk ettiğine ilişkin haberlere kim tepki gösterdi ki, bu 53 ölü şimdi dikkatleri çeksin?
O değil ama 13 yaşında bir İngiliz kızının ırzına geçtiği için Alanya’da yargılanan 17 yaşındaki Alman genci Marko Weiss’in tutukluluk halinin devam etmesi mesele olur. Hatta dünkü Washington Post’ta ifade edildiği gibi, bu konunun "Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği önünde bir engel teşkil ettiği" dahi ileri sürülebilir. Nitekim Almanya’da iktidardaki Hıristiyan Demokrat’ların Grup Başkanı Volker Kauder’in "Türkiye eğer genç adamı serbest bırakmazsa AB üyeliğinden uzaklaşır" diyecek kadar küstahlaşması bile makul görülür.
Çünkü "Batılı" dostlarımızın (!?) her şeyi çok kıymetlidir. Onlar her zaman haklıdır. Sadece onların canı tatlıdır. Yukarıda sözünü ettiğimiz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndekiler başta olmak tüm kurallar, onların çıkarlarını korumaya yarar. Bir konu eğer onların ilgisine hitap etmiyorsa, önemsizdir. Örneğin Balfour’da, Ruanda’da yüz binlerce insanın soykırımdan geçirilmesi, önlenmesi gereken bir facia değil, iki sütunluk bir haberdir. O kadar.