CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer de, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt da anlaşılan o ki hata etmişler. Sadece onlar değil, Yaşar Büyükanıt’ın "Bu devletin resmi görüşünden sapmadır" diyeceği kadar önemli bir politika değişikliği meydana gelince, ülkeyi yönetme sorumluluğu olanların birbirine danışması gerektiğini düşünen herkes hata etmiş.
Bunu Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün Afyonkarahisar’da söylediği şu sözlerden anlıyoruz:
"Finlandiya dönem başkanının getirmiş olduğu bir teklif var. Ve biz bu teklif üzerinden onlarla bazı sözlü görüşmeler yaptık.
Biz bu sözlü görüşmeler için de Çankaya’yı mı soracağız veyahut da ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız?
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin başında olanların herhalde şu ana kadar oluşmuş olan altyapı ile ilgili olarak bazı birikimi var, bazı bilgileri var. Bunları biz sözlü olarak konuşuruz. Ama olay yazılı bir metne dönüşeceği zaman hay hay. O zaman tabii ki Çankaya’ya da soracağız. Tabii ki o zaman ilgili kurum ve kuruluşlarımızla da bunları yazılı olarak görüşeceğim."
Başbakan Erdoğan’ın üslubuna artık bir şey demiyoruz. Onu siz değerlendirin ama sözlerinin içeriği üzerinde durmak gerekiyor.
Çünkü sadece Çankaya yahut Genelkurmay Başkanlığı -veya bizler- değil, belli ki Dışişleri Bakanlığı da kendisi gibi düşünmüyor olmalı ki, bu bakanlığın yetkilileri;
"Bakanlığımız adına eski Müsteşar Ali Tuygan ile yeni Müsteşar Ertuğrul Apakan, Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygun’u ziyaret ederek son öneri hakkında kendisine bilgi verdi" diyorlar. Böylece Sayın Başbakan’ın "sırası gelince hay hay!" şeklindeki sözlerinin yerinde olmadığını ilan ediyorlar.
Nitekim Başbakan’a, CHP Lideri Deniz Baykal’ın yönelttiği bir soru var. Diyor ki:
"Genelkurmay Başkanı’nın haberi yok. Başbakan, Genelkurmay Başkanı ile istişare etme ihtiyacı hissetmiyor, anamuhalefet partisiyle istişare etme ihtiyacı hissetmiyor, Bush ile, Karamanlis ile istişare ediyor. Bu normal mi, bu kabul edilebilir mi?"
Gerçekten, devletin bir temel politikasında değişiklik yapıyor, bunu öneri haline getirip karşı tarafa sunuyor, onunla kalmayıp taa Washington’daki Başkan Bush’a bile anlatıyor, destek istiyorsunuz... Ama kendi Cumhurbaşkanınızı bile haberdar etmiyorsunuz.
Etmemekle kalmıyor, bir de "Çankaya’ya mı soracağız?" diyorsunuz.
Sebebi de ilginç:
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin başında olanların herhalde şu ana kadar oluşmuş olan altyapı ile ilgili olarak bazı birikimi var, bazı bilgileri var"mış. O nedenle başkasından alınacak akla ihtiyaçları yokmuş.
Belirlenen politikanın doğru olup olmaması ayrı bahis.
Siz bu zihniyetle yönetilen bir ülkenin selamete ulaşacağına inanır mısınız?