DİYANET İşleri Başkanlığı’nın 6 pilot ilde "Danışma Büroları" kurduğuna ilişkin haberi okuyanların çoğunun bizim gibi, "İyi ki halka böyle bir hizmet sunmayı düşünmüşler" ile "Ya hizmeti sunmak gerekçesiyle, insanların kafasına hurafe doldurmaya kalkarlarsa?" kuşkusu arasında gidip geldiğini sanıyoruz.
Biraz da o yüzden, "Bu bir tehlikeli gidiştir" türü tepkiyi hayli aceleci bulmuştuk.
Yanılmışız...
Başkanlığın niyeti iyi olabilir. Nitekim 15 Ağustos 2006 tarihli Milliyet’te, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet Er’in, bu bürolarda "kadın hakları ihlalleri, şiddet, töre ve namus cinayetleri konusunda halkımızı aydınlattıklarını" söylediği bildiriliyor.
Prof. Dr. Er, "Bürolarda üniversite mezunu, iyi eğitimli din hizmeti uzmanları bulunuyor. Özellikle kadınlarımız gelip buralarda problemlerini hemcinslerine rahatlıkla anlatıyor" diyor ve "kavgalı eşleri barıştırdıklarını, hukukçu veya psikolog gerekiyorsa tavsiye ettiklerini" vurguluyordu.
Anlaşılan o öyle sanıyormuş. Nitekim dün ntvmsnbc.com isimli internet sitesinden aktarılan haberlerde -üstelik İstanbul Müftülüğü’ne mensup- bir danışmanın, aile içi şiddetten şikáyet edip çare arayan bir ev kadınına;
"Bakın ben size bir dua vereceğim. 100 tane Felak, 100 tane Nas okuyacaksınız. Bir bardak suya duayla birlikte ’Ya Rabbim, beni kurtar’ diye... Sonra bunu eşinize, çoluğunuza çocuğunuza, herkesin su kabına döküyorsunuz.(...)" dediği bildiriliyordu.
O büroların her birinin başına bir Prof. Dr. Ali Bardakoğlu bulup koysalar, mesele yok. Oysa eldeki elemanla alınan sonuç bu... Zaten başka da olamaz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nınbu danışmanlar hakkında işlem başlatması, maalesef bir şey değiştirmez. Nitekim örnekler İstanbul’dan yani "nitelikli elemanların" görev yaptığı var sayılacak bir yöreden veriliyor.
Bir de taşra illerindeki bürolarda bireylere neler denmiş olabileceğini düşünün...
Kaldı ki -uzmanların vurguladığı gibi- toplumun bu tür ihtiyaçlarını karşılamakla görevli başka kamu kurumları var. Örneğin, "Kadın ve Aileden Sorumlu" eski Devlet Bakanı Hasan Gemici, "Geçmişte Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü, ’Toplum Merkezleri’ aracılığıyla bu sorunlarla ilgilenirdi. Buralarda uzman personel bulunurdu.(...) Bu iş Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü ile belediyeler aracılığıyla yürütülmeli" diyor.
Aslında bu hikáye yeni değil... Anımsarız, Turgut Özal Başbakan iken "irşad ekipleri" oluşturuldu. Bunlar okullara, askeri birliklere vs.ye gidip konferans veriyor, soruları herkesin içinde yanıtlıyorlardı. O zaman da hurafeler ortaya çıkmıyordu.
Derken 2005’ten itibaren her ilde "en az üç, en çok beş üyeli Vaaz ve İrşat Kurulu" oluşturuldu. Onlara ne oldu da bu bürolar doğdu?
Ya da Diyanet’in görevi ne zamandan beri sosyal hizmet uzmanlığı oldu?