O nedenle Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na, Başkanvekili Haşim Kılıç’ın seçilmesi konusunu ele alacağımıza ilişkin sözü tutma olanağı doğdu.
Aslında sadece Anayasa Mahkemesi değil, belli makamlara geleceklerin kurum içinde yapılan seçimle belirlenmesine olanak veren öteki örnekleri de ele almak istiyorduk ama yerimiz yetmeyecek.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bizde yargı sistemimizin doruk noktası sayılır. Bu en Yüksek Yargıç’lığa formasyonu itibarıyla "yargıç" olmayan birinin seçilmesi, "yasal" fakat "garip"tir. Gariptir diyoruz çünkü "Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi" mezunu olan Sayın Kılıç’tan önce aynı konuma seçilmiş olan 14 Başkanın istisnasız hepsi "hukuk" eğitimi -ve hukuk formasyonu- almış kişilerdir.
Sayın Kılıç’ın bundan 17 yıl önce Anayasa Mahkemesi üyeliğine nasıl getirildiğini de anımsayınca bu seçimdaha da büyük önem kazanmaktadır.
O tarihte Çankaya’da, bir Nakşibendi olduğu bilinen Turgut Özal vardı. Özal, Anayasa Mahkemesi’nin laik Cumhuriyetin değerlerine bağlılık sergileyen kararlarından rahatsızdı. Oradaki üye yapısını, kendisi gibi düşünenler lehine değiştirmeye çalışıyordu. Bu konuda o kadar kararlıydı ki, sırf -kendisi gibi bir Nakşibendi olduğu bilinen- Haşim Kılıç’ı Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirebilmek için, TBMM üzerine baskı yaptı. Kılıç’ı aday göstermelerini sağlamak amacıyla Sayıştay üye yapısını değiştiren bir yasa çıkarttı. Bunun ardından da Kılıç’ı üye olarak atadı.
Anayasa Mahkemesi’ndeki "zihniyet dengesi"ni değiştirme amaçlı ilk ve önemli adım bu suretle atılmış oldu.
Ötekileri söylemiyoruz. Çünkü uzatmaya gerek yok. Ama bugün gelinen noktada, Özal’ın özleminin gerçekleşmesine ramak kaldığını söyleyebiliriz.
Nitekim o tarihten beri geçen zaman boyunca Anayasa Mahkemesi, Sayın Kılıç’ın dünya görüşünü yansıtmasına fırsat veren pek çok konuyu karara bağladı. Refah Partisi’nin, Fazilet Partisi’nin kapatılması, yanlış anımsamıyorsak "türban" konusuna ilişkin yasanın iptali gibi konularda, Kılıç, merhum Özal’ın ruhunu muazzep edecek hiçbir şey yapmadı. Bunu verilen kararlara karşı görüşünü ifade eden "karşıt oy" gerekçeleriyle ortaya koydu.
Aslında göreve gelir gelmez basına "Bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da Atatürk Türkiyesi’nin bütün işleviyle hayata geçirilmiş çağdaş demokrat, sosyal, laik hukuk devleti idealinin gerçekleşmesi temel hedefimizdir" dedi. "Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal bağımsızlık ve çağdaş kazanımlarını yok etmeyi hedefleyen her türlü bölücü ve irticai faaliyetlere karşı ödünsüz tavrını sürdüren Anayasa Mahkemesi"nin bu tavrını sürdüreceği vaadinde bulundu.
Lakin biz bu lafları dinlemiş ve tam aksini yapanları çok görmüş bir ulus olarak o güzel sözlere değil, uygulamaya bakmaya mecbur olduğumuzu biliyoruz.
Sayın Kılıç’ın bu göreve seçilmesi aslında Anayasa Mahkemesi’nin yapısını bilenler yönünden bir bakıma sürpriz sayılacak bir sonuçtur. Ancak Anayasa Mahkemesi gibi, üst düzey yargıçların görev yaptığı bir ortamda bile "al gülüm-ver gülüm" mekanizmasının işlemesi, orada bile kişisel çıkarların ön plana geçtiğinin kanıtıdır.