ŞİMDİ de karşımıza ‘Helal Gıda’ meselesi çıkardılar. Bu iş için Türk Standartları Enstitüsü görevlendirilmiş. Enstitü Başkanı da belli ki ‘Beni dünyadaki helal gıda pazarı ilgilendirir, gerisi benim işim değil’ anlayışıyla işe koyulmuş.
Dediklerinde özetle ‘Malezya bu işe başladı bile... Helal gıda denetimi yapıyorlar, malı etiketleyip ihraç ediyorlar, biz neden onlardan geri kalalım?’ tezini savunuyor.
Bir başka örnek de İsrail imiş. ‘Onlar da kendi dini inançlarına uygun gıdaya Kosher sertifikası veriyorlar. Aynı şeyi biz de yapabiliriz’ diyor.
Diyor da mesele sadece ‘ticaret yapıp çok para kazanmak’tan ibaret olsa, başkanı alkışlar, ‘ihracat için çırpınan ülkemize 200 milyar dolarlık (bu çok abartılı görünen bir rakam ama zararı yok) bir pazar kazandırdı’ derdik.
Oysa ticaretten önce göz önünde tutulması gereken hususlar var:
Türk Standartları Enstitüsü bir kamu kurumu. Kamu kurumu olarak her faaliyetinde bu devletin yapısını, temel ilkelerini göz önünde tutmakla yükümlü. O zaman da ‘bu faaliyetim laiklikle çatışır mı çatışmaz mı?’ demeden yola çıkmaması gerekir.
Oysa soyunduğu iş laik cumhuriyet temelleriyle çelişiyor. Çünkü, ‘devletin tüm dini inançlara aynı mesafede olması ve onlara karışmaması, onların da devletin işine karışmasına izin vermemesi’ diye özetleyebileceğimiz temel ilke, ‘devletin bir kurumunun bir ticari konuda ‘helaldir/haramdır’ sertifikası vermesine’ müsaade etmiyor.
Ama Malezya ile İsrail’de bu mümkünse, neden Türkiye’de olmasın, diyebilirsiniz.
Hukuk açısından ve çok kısa söyleyelim:
Malezya anayasasının 3’üncü bölümünün 3’üncü maddesi, ‘Malezya Federasyonu’nun dini İslam’dır’ diyor. Yani o laik bir devlet değil. O nedenle Malezya makamları bir ticari ürüne ‘helal gıdadır’ sertifikası verirlerse kimse bir şey demez.
İsrail ise kendine özgü bir model... İsrail’de ‘Anayasa’ yok. Onun yerine ‘Temel yasalar’ var.Zaten İsrail’in bir din devleti olup olmadığı tartışılan bir konu. Orada, ‘Bizim Tevrat’tan başka anayasamız yok’ diyen ve bugünkü İsrail’e belki de Araplardan daha düşman olan çok sayıda bağnaz insan var. Nitekim İsrail’de kafalar hálá hayli karışıktır.
Tabii hukuk her şey değil. Meselenin pratik tarafları da var:
Türkiye’de devletin işi önce ‘hangi et kesilirken besmele okunmuş, hangisinde okunmamış?’ denetimi yapmak mıdır, yoksa ‘yediğimiz içtiğimiz her şeyin, temizlik ve sağlık açısından uluslararası standartlara uygun olup olmadığını’ denetlemek mi?
Kaldı ki bir ürünün standartlaraaykırı olup olmadığını, örneğin raflardan zaman zaman alacağınız malları laboratuvara göndererek denetleyebilirsiniz ama biri çıksın da bize lütfen söylesin:
Üzerinde ‘helal gıda’ etiketi olan eti kesen kişinin ‘imanlı’ olup olmadığını, kesime başlamadan ‘Besmele’ okuyup okumadığını denetlemenin yolu nedir?