MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan’a bakarsınız kimin Cumhurbaşkanı seçileceği konusunun "lamı cimi yok"muş. "Biz Başbakanımıza bağlı insanlarız. Bizim liderimiz odur. O der ki ’O olur, bu olur’, bir işaret verdiği zaman biz de seçeriz yani..." diyor.
Unakıtan’ın "demokrasi" anlayışını tartışmayalım.
Oradaki anlayış Necmettin Erbakan döneminde ne idiyse, bugün de o... Parti değişse de kafa değişmedikçe alacağınız sonuç budur.
Öte yanda CHP Lideri Deniz Baykal, basına, iş dünyasına veryansın edip duruyor. Kimse Tayyip Erdoğan'ın karşısına çıkıp "Cumhurbaşkanı olamazsın" diyemiyormuş.
"Medya bir araya gelse, 'Bu gidiş iyi gidiş değil. Bizim buna izin vermememiz gerek'dese, bitti. İş dünyası bunu ciddiyetle kararlaştırsa, bitti" diyor.
Anamuhalefet liderinin demokrasi anlayışı da bu... Gazeteciler buluşacaklar, "Onu değil, bunu seçtirelim" diyecekler. Sonra gidip iş dünyasıyla (dilinin altındaki TÜSİAD ile TOBB olmalı) konuşacaklar. Neticede belli bir isim üzerinde anlaşıp onu seçtirecekler. Bu da demokrasi olacak.
Biri çıkıp Sayın Baykal'a, "İyi ama çoğulcu bir demokraside medya dünyasının bir araya gelip onu değil bunu istiyoruz, türü bir karar almalarına, sonra gidip öteki baskı gruplarıyla mutabık kalarak ülkeye kendi istedikleri kişiyi cumhurbaşkanı seçtirmelerine önce sizin karşı çıkmanız, 'O yetkiyi nereden aldınız?' demeniz gerekmez mi? 'Bu nasıl çoğulcu demokrasi?' diye sormaz mısınız? Medya bir siyasi parti mi ki, mensupları tek sesle konuşsun ve tek politikayı izlesin?" diye sorsa, ne yanıt verir doğrusu merak ediyoruz.
Belli ki Sayın Baykal, Türkiye'nin bugün şikáyet ettiği noktaya gelmesinden kendisinin sorumlu olduğunu ya görmek istemiyor yahut bu gerçeği unutmamızı bekliyor.
Tayyip Erdoğan'ı Meclis'esokmak için Siirt'te onun karşısına aday çıkarmayacak kadar hevesli olan -bir anlamda Meclis'e gelsin diye ayakları altına kırmızı halı döşeyen- kimdi?
Hadi onu "kaçınılmaz bir gelişme" gördünüz diyelim. İncelik gösterdiniz, zaten 363 sandalyeyle iktidara gelen bir parti liderinin Meclis dışında kalmasına gönlünüz razı olmadı. Peki ama Sayın Ahmet Necdet Sezer'in süresinin Mayıs 2007'de dolacağı belli değil miydi? Tayyip Erdoğan'ın kişiliğini 1994'ten beri bilen bir siyasetçi olarak, günü gelince Çankaya'ya çıkmak isteyeceğini de hesap etmedinizse, sizden beklenecek öngörüyü tartışmak gerekmez mi?
"Ülkenin Tayyip Cumhuriyeti'ne dönmesine" kim katkıda bulundu? Açık konuşalım... Elinizdeki en büyük kozu kaçıran siz değil misiniz? Anlatalım:
Başbakanlık Müsteşarlığı makamında, "Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür" diyen -bugüne kadar da o görüşünden ayrıldığını söylemeyen- birinin oturmasına ne tepki gösterdiniz? "Devletin tüm bürokrasisini Cumhuriyet'le kavgalı birine teslim ettiğiniz sürece Meclis'e girmiyoruz" demek pek mi zordu?
Şimdilik yerimiz kalmadı. O nedenle Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi mi bu ülke için yararlıdır, seçilmemesi mi konusunu sonra tartışırız.