GEÇMİŞ dönemleri bir yana bırakalım. Bugünün siyasi kadrolarına bakıp da "siyasi üslüp" ve "siyasi tutarlılık" konusunda hiç ama hiç konuşmaması gereken birinin ismini kime sorsanız yanıt olarak herhalde Sayın Tayyip Erdoğan’ın adını alırsınız.
İlginçtir... İnsanlar galiba kendilerini hiç irdelemiyor.
Neyse... Bizim meselemiz o değil. Bizi Sayın Tayyip Erdoğan’ın dün Ankara’daki Bilkent Oteli’nde, başında bulunduğu partinin teşkilat mensuplarına söyledikleri ilgilendirdi.
Erdoğan orada muhalefeti, "delikanlı olmaya" davet etmiş. "Şartlar ne olursa olsun, ister yaz ister kış, ister gece ister gündüz, fikirlerinizin arkasında dimdik duracaksınız, omurgalı olacaksınız, mırın kırın, mızıkçılık etmeyeceksiniz, tam manasıyla delikanlı olacaksınız" demiş.
Aleme "delikanlılık" dersi veren Erdoğan’a biri çıksa da, "1990’lı yıllarda savunduğunuz fikirlerden bugün hangisinin arkasındasınız?" diye sorsa ne yanıt verir dersiniz?
"Efendim o fikirlerimin üzerinden 28 Şubat silindiri geçti. Ben de artık işe yaramaz hale geldiğini gördüğüm o fikirleri terk ettim" mi diyecek.
O zaman kendisine, "Tamam şimdi o fikirleri gerçektenağzınıza almıyorsunuz. Örneğin "demokrasi araçtır, bizi istediğimiz noktaya götürdükten sonra gerekli değildir" demiyorsunuz, gerçi hala "Ben laikim" türü bir sözü sizden duyamıyoruz ama hiç değilse "Müslüman laik olmaz. Bizim referansımız İslamdır" gibi sözler de söylemiyorsunuz. Ama tüm devlet bürokrasisini şeriatçılara teslim etmek için var gücünüzle çalışıyorsunuz. Nitekim buna yeminli birini Müsteşarınız yaptınız. Kısaca artık "ardında durduğunuzu söyleyemediğiniz" fikirleri bilfiil uyguluyorsunuz. Sizih savunduğunuz delikanlılık bu mu?" diye sorarsa ne yanıt verecek?
Sayın Başbakan konuşmasında başka noktalara da değinmiş. Örneğin birinde 14 Nisan Cumartesi günü Ankara’da yapılacak olan ve kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olmasına karşı çıkanların sesini duyurmayı amaçlayan mitinge, "demokrasi" hatırına tahammül edeceğini belirtmiş. O iyi...
İkinci nokta olarak mitingde dile getirilecek eleştirilerin "hakaret" boyutlarına ulaşması ihtimalinden söz etmiş. "Bunların içinde hakaretler, şunlar bunlar var. Artık bunlara karşı da alıştık, alıştırdılar sağolsunlar. Artık bunların tesiri olmaz" demiş. O da iyi...
İyi ama inanmayın... Tayyip Erdoğan’ındeğil "hakarete", en küçük eleştiriye bile tahammülü yok. Çünkü eleştirinin içeriğine ve isabetli olup olmadığına değil, eleştiriyi kimin yaptığına bakan bir kafa yapısı var.
Kaldı ki "hakaret edilmesine alıştırdılar" derken dediği doğru olsa, gelmiş geçmiş politikacılar arasında, eleştiriler nedeniyle en çok dava açan kişi olmazdı.
Keşke bir gün gerçekten "eleştiriye" hatta "hakarete" hoşgörüyle bakacak olgunluğa ulaşsa da biz de "Nihayet demokrasiyi anladı galiba" diyebilsek.
Son bir nokta... Sayın Erdoğan aman unutmasın... Sayın Demirel de bir zamanlar demokrasiyi "Meclis’teki sayı" zannederdi. Nitekim bir defasında "Getirsinler 226’yı, (hükümeti) yıksınlar" dediydi. Sonra bizzat kendisi kabul etti ki bir hükümet 226’yı beklemeden de yıkılabiliyor.