BİZ "Ahilik" sistemini bilirdik ama "Abilik" sistemini (kelimenin doğrusu ağabeylik ama biz de yanlış ve yaygın olanı kullanacağız) bilmezdik.
Samsun’da, "seçmen nabzı tutmak" için toplumun çeşitli kesimleriyle konuşurken fırsat bulup bir de üniversite öğrencisi gençlerle görüştük.
Onların "seçmen" sıfatıyla yaptıkları değerlendirmeyi "seçim" sayfalarımızda görebilirsiniz.
Görüşmenin o kısmı bittikten sonra bir ara gençler, "cemaat evleri"nden söz ettiler. O evlerde "abi"ler, "abla"lar varmış.
Biz "abi" kavramını bildiğimizden farklı olarak Trabzon’da yaşanan McDonald’s olayı ile Rahip Santoro’nun ve daha sonra da gazeteci Hrant Dink’in katledilmeleri sırasında duymuştuk.
"Sanığın abi’si" vardı. "Abinin de büyük abi’si"nden söz ediliyordu. Ama yine de bu kavramı sırf Trabzon’daki birkaç maceraperest fanatiğe özgü sanıyorduk. Nitekim gençlere;
"Neden söz ediyorsunuz?" dedik.
Meğer Fethullah Gülen Cemaati, Süleymancılar gibi çeşitli cemaatler, daha gençler ÖSS’debaşarılı olmak için "dershaneye" gittikleri sırada, oradaki başarılı öğrencilere mim koyarlarmış.
Cemaat görevlileri, başarılı öğrencinin ailesiyle bağlantı kurar, "Çocuğunuz üniversiteye girdiği zaman onun giderlerini biz üstleniriz" diyerek daha o aşamada kancayı atarmış. Bu suretle çok yetenekli ve çalışkan çocuklar "cemaate" kazanılırmış.
Daha düşük performanslı ama üniversiteyi kazanacak kadar başarılı olanlar da, çocuğun durumuna göre uzatılan yardım eliyle yine cemaatin parçası haline getiriliyormuş.
Özellikle ailesinden uzak bir yerdeki üniversiteye giden öğrencilere daha kayıt yaptırdığı sırada:
"Gel, senin gibi genç öğrenciler için hazırladığımız evlerde kal. Yalnızlık çekme. Bir ay, iki ay para verme... Beğenmezsen ayrıl başka yere git... Kalmaya devam edersen senden tüm giderlerin için ayda 120 YTL’den başka para istenmez" denerek aralarına alınırmış.
Erkek öğrencilerin evlerinde "ev abisi", kız öğrencilerinkinde "ev ablası" oluyormuş. Her "cemaat evi"nden oranın "abi"si veya "abla"sı sorumluymuş. Parayı onlar toplar, gençleri onlar yönlendirirmiş.
Cemaat evlerinde televizyon -belki istisnası vardır- bulunmazmış. Bol "dini sohbetler" yapılırmış. Gençlerin "dinlerini öğrenmeleri" (!?) sağlanırmış. Cemaatin kurallarını benimseyenlere ondan sonra da sahip çıkılır, onun iş, aş dahil her sorunu çözülürmüş. Cemaat evine uyum sağlamayanlar bir süre sonra uygun şekilde dışlanırmış.
"Ev abilerinin de abisi" varmış. Ondan yukarısını gençler bilmiyorlar ama "O abinin de bağlı olduğu bir yerler var. Nitekim aldıkları talimata göre hareket ettikleri, her öğrenci için yukarıya rapor verdikleri her hareketlerinden anlaşılıyor" diyorlar.
Samsun’daki özel yurtlardan ikisi hariç diğerleri cemaatlerinmiş. Cemaat evlerinin sayısını bilmek ise mümkün değilmiş.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi yetkililerine bu bilgilerin doğru olup olmadığını sorduk. "Maalesef doğru. Ama daha da önemlisi bu sadece Samsun’un olayı değil, tüm üniversitelerde bu durum var" dediler.
Bu gidişle laik Cumhuriyet bir gün, bir gecede alabora olursa, kimse hayret etmesin. Bu ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenenler de "bizim onda bir suçumuz yok" demeye kalkışmasın.