BİR paragraflık -hatta üç dört cümlelik- bir mesajı vermek için 45 dakika konuşur, lafı eveler geveler, "Ben bu koşullarda cumhurbaşkanlığına adaylığımı koyuyorum" deme cesaretini bile gösteremezseniz, nasıl bir tepki alırsınız?
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün önceki gün yaptığı basın toplantısı metnini okuyunca bu sütunda o yüzden, "böyle bir konuşmaya bir makale ayırmanın gereksiz olduğunu" yazmıştık.
Ama o konuşmayı temel almasak da konuyu işleme zorunluluğu var. Çünkü özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) çevrelerinde hálá bir belirsizlik hüküm sürüyor.
AKP çevrelerinde belirsizlik demek, "Tayyip Erdoğan’ın kararı henüz belli değil" demektir.
Tayyip Erdoğan anımsanacağı gibi seçim kampanyası sırasında son derece net bir ifadeyle, yeni Cumhurbaşkanını hem "TBMM’nin seçeceğini" yani "21 Ekim’de yapılacak referanduma artık bel bağlamadığını" hem de "yeni adayın yeni koşullarda belirlenmesi gerektiğini" söylemişti.
Eğer Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasını içtenlikle destekliyor olsaydı, o günlerde en azından "Koşullar aksini yapmaya dayatmazsa Abdullah Gül’ün adaylığını desteklemeye devam edeceğiz" türü bir laf edebilirdi.
Kaldı ki partinin önemli isimlerinden Bülent Arınç da seçim kampanyası sırasında "Ben hálá adayım" türü laflar eden Abdullah Gül’ü uyarmak ve "O iş geride kaldı" mesajını vermek zorunluluğunu duymuştu.
Bunlar gösteriyor ki Abdullah Gül’ün adaylığı henüz AKP içinde de netleşmiş bir husus değil.
Dahası... Abdullah Gül’ün önceki günkü basın toplantısında sarf ettiği bazı sözlerin de partinin üst kademelerinde memnuniyetsizlik yarattığını sanıyoruz.
Biliyorsunuz Abdullah Gül kendisine "Aday olma konusundaki kararınız nedir?" diye soran gazeteciyi yanıtlarken:
"Benim kararım; deminden beri söylediklerim gayet açıktır. Benim herhalde meydanların işaretini görmemezlikten gelecek halim yoktur" demiştir.
Bu söz, son milletvekili genel seçiminin "Abdullah Gül cumhurbaşkanı olsun mu olmasın mı?" sorusuna milletin verdiği yanıtı öğrenmek amacıyla yapıldığı anlamına geliyor.
Oysa biz kendisinin olmadığı meydanlarda "Gül cumhurbaşkanı olsun!" diye bağıran ne bir kişiyi anımsıyoruz ne Tayyip Erdoğan’ın seçmene "Gül cumhurbaşkanı olsun mu olmasın mı?" türü bir soru yönelttiğinden haberdarız.
Böyle bir mesele yok idiyse Gül’ün "meydanların işaretini" nasıl gördüğü nereden anlaşılacak?
Biz son seçimin, AKP’nin dört buçuk yıllık döneminin hesabını soranla o hesabı veren arasında geçtiğini düşünüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçiminin o paket içindeki konulardan biri olduğuna inanıyoruz.
Peki Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilsin mi diyecek olursanız yanıtını verelim:
Başarısız bir Dışişleri Bakanlığı eğer bir insanı cumhurbaşkanı yapmak için yeterli bir sebep ise, neden olmasın?