ÇOK temel ve çok ciddi bir konu, çok yüzeysel bir yaklaşımla ve ciddiyetten olabildiği kadar uzak nasıl ele alınabilir diye bir gün karşınıza bir soru çıkar da sizden somut bir örnek vermeniz istenirse, işiniz çok kolay:
Anayasa’nın yapısını da, kurumların işleyişini de bozup büyük krizler çıkartabilecek son Anayasa değişikliğini hiç tereddüt etmeden örnek gösterebilirsiniz.
Efendim, Anavatan Partisi’nindeğerli Genel Başkanı Erkan Mumcu’nunbir tarihte Adalet ve Kalkınma Partisi’ne(AKP) yaptığı bir öneri varmış. "Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesini" istemiş ama AKP iktidarı o tarihte buna yüz vermemişmiş.
Lakin AKP, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirebilmek içinen az 367 oy sağlama amacıyla ANAVATAN’ın kapısını çalınca, Erkan Mumcu, -çok muhtemelen hayır demek için bir bahaneye sarılmak ihtiyacıyla- "Şimdi kapımıza geliyorsunuz ama fi tarihinde biz size Anayasa’yı değiştirelim, cumhurbaşkanını halk seçsin dediğimiz zaman yüz vermemiştiniz. O nedenle şimdi size destek vermeyiz" anlamında bir yanıt vermiş.
Şimdi Türkiye işte bu ciddiyetten uzak tepkinin sürüklediği bir sürece girdi. Çünkü AKP, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtiremeyince "Madem öyle... Biz de ANAVATAN’la birlikte Anayasa’yı değiştirir, cumhurbaşkanının Meclis yerine halk tarafından seçilmesini sağlarız" iddiasıyla öneri verdi. Ve bu öneri bildiğiniz gibi Mumcu ve Tayyip Erdoğan’ın gayretleriyle kabul edildi.
Kabul edildi ama söze devam etmeden vurgulayalım:
Değişiklik o kadar ham halat bir yaklaşımın ürünü ki, "Cumhurbaşkanını halkın seçmesi doğru olur mu olmaz mı?" konusu yıllardır tartışıldığı halde, böyle bir fikri AKP’nin de ANAVATAN’ın da programlarında göremiyorsunuz.
Dahası... AKP’nin "Seçim Beyannamesi"nde ve bu partinin kurduğu iki hükümetin programlarında da biz böyle bir vaat bulamadık.
Bitmedi... Bu iki partinin yetkili organlarının "Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilsin" görüşünü benimsediğine ilişkin hiçbir bilgiye ve onu iddia edene de rastlamadık.
Görüyorsunuz değil mi ciddiyetsizliğin ve keyfiliğin nasıl arş-ı áláya (gökyüzünün dokuzuncu katına) çıktığını!
Artık belli olan şu:
Cumhurbaşkanı Sezer eğer bu değişikliği onaylar, bir de yasalarda uygulamanın zorunlu kıldığı değişiklikler yapılırsa, belki de 22 Temmuz günü seçmenler ikinci bir sandıkta daha oy kullanacak.
Buraya kadarı işin hikáye kısmı... Ama asıl önemli olanı bu değişiklik yürürlüğe girdikten sonra ne olacağı...
Bu değişiklikle, aynı gemiye birbirinden yetkili iki kaptan oturtmuş olacağız. Çünkü cumhurbaşkanı, "Beni bu halkın yüzde 50’den fazlası buraya oturttu" derken Başbakan da halkı olarak, "Milleti temsil eden TBMM’nin güveniyle ülkeyi yönettiğini" söyleyecek.
Daha sonra da bu yüzden çıkan bunalımı nasıl çözeriz diye yine birbirimize gireceğiz.