Siyaset dünyamızın bir efsanesi 5 Kasım’ın son dakikalarında bitti...
Bülent Ecevit 81 yıllık ömrünün son 49 yılını aktif politika içinde ve ülkesine, ulusuna hizmet yolunda harcadı. Siyasette tertemiz bir isim bıraktı.
En umutsuz koşullarda bile doğrultusundan sapmaksızın mücadele etmenin en muhteşem örneklerini ortaya koydu.
Ve ulusumuzun yetiştirdiği son devlet adamı olarak sıfatını hak ettikten sonra aramızdan ayrıldı.
Bülent Ecevit, bir alçağın 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay’ın İkinci Dairesini basarak şehit ettiği Yüksek Yargıç Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesinde rahatsızlanmış ve bilinçsiz bir halde Gülhane Askeri Tıp Akademisi hastanesine kaldırılmıştı.
Ecevit’i o gün görenler, Yücel Özbilgin’in şahsında Cumhuriyetin temel değerlerini savunan bir kuruma yapılan saldırı nedeniyle çok büyük üzüntü duyduğunu, sağlık durumu elvermediği halde o nedenle cenaze törenine katıldığını ifade etmişlerdi.
Olayların bu niteliği, Ecevit’in de hayatını, Cumhuriyetin temel değerleri uğruna riske attığının kanıtını oluşturdu.
Aslında Ecevit, inandıkları için her türlü tehlikeyi göze alabildiğini çok defa ortaya koymuş bir siyasetçiydi:
Seçim kampanyası için gittiği İzmir’de ona suikast yapmak isteyenler, yakınındaki Mehmet İsvan’ı yaraladılar. İsvan hayatını bu olay yüzünden kaybetti.
Başbakan sıfatıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı bir gezide bir fanatik Rum’un onu öldürmeteşebbüsü, koruma görevlilerinin uyanıklığı sayesinde önlendi.
CHP Genel Başkanı iken, 1977 Milletvekili seçimi kampanyasında Başbakan Süleyman Demirel kendisine, "Taksim’de miting yaparken suikaste hedef olacağınızı öğrendik" diye bilgi verdi. Mitingi ertelemesini veya iptal etmesini istedi. Ecevit bunlara hiç aldırış etmeden Taksim meydanına yüzbinleri toplayıp kürsüye çıktı. Kimse de birşey yapamadı.
Kıbrıs’a askeri müdahale çok ciddi bir cesaret meselesi iken, bu tarihi kararı alıp uygulayan o idi.
Sadece bu noktalarda değil, medeni cesaretin en seçkin örneklerini de özellikle askeri yönetimlere karşı o ortaya koydu. Örneğin 12 Mart 1971 askeri müdahalesi karşısında, böyle bir yönetimle işbirliği yapmayı reddederek CHP Genel Sekreterliğinden istifa etti.
Daha önemli bir cesaret örneğini 12 Eylül döneminde gösterdi... Askeri yönetimin aşırı şekilde kısıtlayıcı kurallarına açıkça isyan eden tek siyasetçi, tek aydın o idi. Nitekim sesini duyurmak için Arayış isimli bir dergi çıkardı. Hem bu dergideki yazıları nedeniyle hem de Türkiye’deki durumu saklamayan bir demeci nedeniyle iki kere hapse atıldı. Ama çizgisinden ve davasından zerre kadar sapma göstermedi.
Ve... Siyaset yapması yasak olduğu için eşi aracılığıyla, en olumsuz koşullarda kurdurduğu Demokratik Sol Parti’yi, sabırla, çileyle büyüterek 1999-2002 arasında iktidar yaptı.
Ecevit sadece sabır ve cesaret adamı değildi. Sayısız meziyetleri nefsinde toplamış bir değer idi. O nedenle Ecevit’i anlatmaya devam edeceğiz. Bugünlük noktayı, tüm ulusumuza başsağlığı dileyerek ve önünde saygıyla eğilerek koyuyoruz.