BİZİM siyaset erbabı, bulundukları mevki ile kullandıkları dilin düzeyi arasında "doğru orantılı" bir ilişki olduğunu öğreninceye kadar anlaşılan biz bu konuya değinmeye devam edeceğiz.
Dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur:
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin(AKP) Genel Başkan Yardımcısı sıfatını da taşıyan, Dengir Mir Mehmet Fırat isimli (hadi Mir’in, Farsça "bey, komutan, amir" anlamına geldiğini biliyoruz, Dengir hangi dilde ne anlama geliyor?) Adıyaman Milletvekili bu defa ayarı iyice kaçırmış.
Bu defa diyoruz, çünkü kendisi sivri diliyle biliniyor. Örneğin bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nın, "en basit ifadeyle nezaketsizlik (yaptığını)" söyleyecek kadar kendisini nezaket kurallarından bağımsız sayabiliyor. (24 Ekim 2003, gazeteler)
Bay Fırat’ın son olarak Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Meclis Grup Başkan Vekili Prof. Dr. Haluk Koç’u eleştirirken, elindeki bir haber kupürünü gazetecilere gösterek:
"Bir arkadaşımız televizyonlara çıkıp yanlış bir seksüel tercih içindeymiş gibi hareketler yaparak şaka yaptığını zannediyor. (...) Bir de adının önünde Prof. yazıyor. Tuhaf bir yapıya sahip" dediği bildiriliyor.
Söz konusu kupürde Prof. Dr. Haluk Koç’un bir televizyon programında söyledikleri aktarılıyormuş. Habere göre Koç, Kuzey Irak’taki PKK’lılara karşı mücadeleyi Türkiye-ABD-Irak tarafından tayin edilecek koordinatörlerin yürüteceği konusuna değinirken, mizahi bir üslupla Tayyip Erdoğan’ın Danışmanı Cüneyt Zapsu’yu ima ederek, "Değişik alanlarda meziyetleri belli olan Başbakan danışmanlarından veya AKP Genel Başkan Yardımcılarından birinin koordinatörlüğü üstlenip üstlenmeyeceğini" sormuşmuş.
Fırat’ın alınganlığı bundanmış.
Gördüğünüz gibi hemen belden aşağı vuruyoruz.
Vuruyoruz ama yakışmıyor...
Uzun yıllardır merak eder dururuz:
Bu bizim siyaset erbabına edep dahilinde konuşmayı öğretmek için ne yapmak gerek diye...
Biz "Geçmişte şu da iyi idi, bu da iyi idi..." demeye hazır insanlardan değiliz. Eskinin iyisi de vardı, kötüsü de... Yeninin de...
Ama bir şeyi net olarak söyleyebiliriz:
Başta parlamento üyeleri olmak üzere, siyaset dünyamızda kullanılan dilin seviyesi eskilere göre çok ama çok düştü.
Son derece seviyesiz ve kalın bir dille konuşuyoruz. Örneğin bir bakan karşısındaki çiftçiye "gözünüzü kara toprak doyursun" demekte sakınca görmüyor. Başbakan ona soru yönelten vatandaşa "... Al ananı git!" diyebiliyor. Bir milletvekili Meclis Genel Kurulu’nda ötekine kızınca -affedersiniz- "Ulan eşşoğlu eşşek!" deme hakkını kendisinde görebiliyor.
Sanmayınız ki bu örnekleri vererek sadece şimdiki siyasilerin dilinin kötü olduğunu söylüyoruz.
Bu dil seviyesi, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle Demokrat Parti iş başına gelince düşmeye başladı... Ve en nihayet çukura indi.