Buraya nasıl geldik?

KARMAŞIK duygular içindeyiz. Bir yanda ulusal iradenin emrettiği kişinin Çankaya Köşkü’ne çıktığı gerçeği var.

Meşru bir seçim... Meşru bir sonuç...

O açıdan bakınca bu noktaya gelmeyi "demokrasimizin zaferi" gibi algılamak ve sunmak hem doğru hem de haklıdır.

O nedenle Sayın Abdullah Gül’ün 11. Cumhurbaşkanı olmasına sevinenlere sempatiyle bakmayı içimize sindiremiyorsak, hoşgörüyle bakmayı bilmeliyiz.

Ama ya öte yandan bakınca görünen şey çok farklı:

Kralın çıplak olduğunu, içeride önce Ertuğrul Özkök, dışarıda da The New York Times söyledi.

Özkök, Abdullah Gül’ü "İkinci Cumhuriyet’in Birinci Cumhurbaşkanı" olarak tanımladı.

The New York Times’ın muhabirleri Sabrina Tavernise ile Şebnem Arsu ise, "İslamcı siyasi geçmişi ve inançlı bir Müslüman kimliğiyle bilinen (Abdullah Gül’ün) Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesini, 84 yıllık laik sistemin (belinin) kırılışı" olarak sundular.

Daha önce de yazdık... Colin Powell henüz ABD Dışişleri Bakanı iken Türkiye’yi "ılımlı İslam demokrasisi" diye tanımlamamış mıydı?

Aynı şeyi 22 Temmuz seçimlerinden hemen sonra ABD’nin tanınmış diplomatlarından Richard Holbrooke ifade etmedi mi?

Bir zamanlar yani 1940’lı yıllardan Yunanistan’ın Avrupa Birliği’ne girdiği 1981’e kadar olan dönemde Türkiye, Avrupa ailesinin bir parçası sayılmaz mıydı?

İster ABD ister Avrupa ülkeleri, coğrafyanın bizim bulunduğumuz bölgesine göz atınca, "Türkiye ile Yunanistan"ı aynı teraziye koymazlar mıydı?

Söyler misiniz hangi nedenle şimdi Ortadoğu’nun veya İslam ülkelerinin bir uzantısı olduk?

Bunun yanıtını daha geçen yıl "türbanlı kadınların sayısının azalmakta olduğunu" söyleyen üniversite hocalarından almaya kalkmayın. Onların daha iddialılarına bakarsanız "modern mahrem"ler sayesinde çağdaş uygarlığı yakalayıp geride bırakmamıza az kaldı.

Dedikleri doğru ise, çağdaş uygarlığın temsilcisi ülkeler bizi neden Endonezya ve Malezya terazisinde tartıyorlar?

Türkiye’nin 84 yıllık "laik sisteminin" beli kırıldıysa o bir günde olmadı.

O öncelikle, yıllardır -belki 30 yıldır- CHP’yi yönetenlerin halktan tamamen kopmuş olmaları yüzünden oldu.

O, Süleyman Demirel’in 1965’ten itibaren, tarikatları siyasi iktidar ortağı yapması ve onları kollaması yüzünden oldu.

12 Eylül, Turgut Özal, Tansu Çiller ve Necmettin Erbakan o yolun sonraki yolcularıdır.

Zaten din bir kere siyasete alet edilince onun önünü almak mümkün değildir. Sonunda ya ülke veya sistem batar. Ama iş işten geçer.

İkinci Cumhuriyet mi deniyor? Laikliğin beli kırıldı mı deniyor?

Kimseye kızmayalım... Nerede yanlış yaptık önce oradan başlayalım.
Yazarın Tüm Yazıları