MUHTEREM "vatan kurtarma" gibi bir misyonu kendi kendine üstlenmiş. Etrafına da kendi aklına uygun bir avuç dolusu insan toplamış. "Bayrak, vatan, heyecan" gibi değerleri kullanan bir de "dernek" kurmuş. Yaptıklarına "yücelik" boyutu kazandırmak için "dernek üyeliğine kabul" işini Kur’an-ı Kerim ve çaprazlamasına konulmuş tabancaya el koyarak yemin etme koşuluna bağlamış.
Ve artık yasadışı amaçlara ulaşmak için bile kalkan olarak kullanılan Mustafa Kemal Atatürk’ü ihmal etmemiş. "Bir Allah’tan, bir de Mustafa Kemal’den başka kimseyi tanımam" diyerek yola çıkmış.
İman kavi!.. Niyet halis!.. Efrad (bireyler) merbut (kendisine bağlı)!.. Azim sonsuz!.. Geriye ne kaldı?
Trabzon’da olsaydı bir Erhan Tuncel, bir Yasin Hayal ve bir de Ogün Samast yeterdi. Bu Mersin’de olduğu için isimler ister istemez farklı...
Yemin ediyorlar:
"Kutsal Kur’anımız, bayrağımız ve silahlarımız üzerine! Türk anadan, Türk babadan doğmuş, soyunda dönme olmayan Türk oğlu Türküm ben!.."
Sözlerdeki ırkçı vurgulama, Hitler dönemi anlayışıyla örtüşüyor.
Ne oluyor? Kimsiniz? Sizi "Türk vatanını ve Türklük camiasının şan ve şerefini korumaya" çağıran mı oldu? "Vatan, cumhuriyet ve bayrak uğruna seve seve canınızı feda etmenizi" isteyen mi var?
Daha da önemli soru şu:
Burası Anayasa’sı, yasaları, Meclis’i, hükümeti, yargısı, polisi olan bir devlet, özellikle bir hukuk devlet mi, yoksa 1980 öncesi anarşi döneminde gördüğümüz gibi üç beş serserinin bir araya gelip zorba egemenliği kurduğu bir dağ başı mı?
O zaman "polise yardım" gerekçesiyle cinayet işlenirdi, şimdi sıra "askere yardım"a mı geldi?
Peki ama... Bu ülkeyi yönetenler ne yapıyor? Uyuyor mu?
ÑÑÑÑÑÑÑÑÑÑ
Not: Dünkü Sabah Gazetesi’nde "Gazete yönetimi Oktay Ekşi’yi, Tufan Türenç’i, Bekir Coşkun’u ve Emin Çölaşan’ı ’Başbakan ve Maliye Bakanı hakkında yazı yazmayın’ diye uyarıyor" anonsuyla birinci sayfadan verilen ve içeride "Bir gün ’yönetim’ çalışma arkadaşlarını uyarı veriyor.
Örneğin Oktay Ekşi’yi.
Tufan Türenç’i.
Bekir Coşkun’u
Ve en sert Emin Çölaşan’ı.
Sakın yönetici ’uyarmadım’ demesin.
Sakın uyarılanlar da ’uyarılmadım’"
cümlelerini içeren Yavuz Donat imzalı bir yazı yayımlandı.
Ben her gün gazetedeyim. "Yönetici"lerle her gün beraberim. Kimsenin beni "uyarmadığını" ve hatta bugüne kadar herhangi bir konuda herhangi bir imada dahi bulunmadığını en açık şekilde ilan ediyorum. Kaldı ki "uyarılmamı" gerektiren bir şey varsa, bunun için, Merkez Yayın Holding Ankara Temsilcisi ve her iktidarın gözdesi Yavuz Donat’ın aracılığını isteyeceklerini hiç sanmıyorum. Kendimi "uyarılmaz" da saymıyorum. Bir gün böyle bir şey olursa durumu değerlendirir, gereğini yaparım. O bağlamda Yavuz Donat’ın "uzmanlaştığı" konularda yardımını ister miyim, bilmiyorum. Gerekirse benden çok daha fazla bilgi sahibi eski iş arkadaşlarıyla konuşurum. Şimdilik sadece, 40 yılı aşkın süredir bu meslek içinde bulunan Yavuz Donat, o satırları yazmadan önce hiç değilse bir telefon açıp böyle bir olay var mı yok mu sorsa, konumuna, çalımına daha uygun düşerdi diyorum. O.E.