BİR ilkeyi savunmak için bin defa yazsanız yeridir. Ama bir kişiyi veya bir konuyu ikide bir gündeme getirmek, bizim sevdiğimiz bir gazetecilik uygulaması değildir.
O nedenle, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) sonuçta "yargı bağımsızlığı" adına başlattığı mücadeleyi bugün de ele almamıza bakıp, "Galiba bu arkadaş Adalet Bakanlığı’na taktı" demeyin.
Derseniz haksızlık etmiş olursunuz. Çünkü "yargı bağımsızlığı" anayasal sistemin kendisi kadar önemlidir. Hukukun üstünlüğünün ve hukuk devleti olmanın temel koşulu da "bağımsız yargı"dır.
Konunun özüne girmeden belirtelim:
HYSK’nın, Yargıtay’da boşalmış 23, Danıştay’da boş olan 9 üyeyi seçmedikçe gündemine başka bir konu almamaya karar vermesi, yargı tarafından, yürekli ve onurlu bir "bağımsızlık" mücadelesi başlatıldığının ilanıdır.
En önemlisi de, yargı tarihimizde, bizzat yargı tarafından başlatılmış böyle bir mücadele örneği, -bildiğimiz yanlış değilse- yoktur.
Doğrusunu söylemek gerekirse "yargı" hep kendi mensuplarının -hadi ihanetine demeyelim- azizliğine uğramıştır. Çünkü onu temsil edecek noktaya gelenlerin pek çoğu (birkaç istisnayı saygıyla anıyoruz) yargıyı iktidara satmıştır. Bugün yaşanan kriz de 1981 tarihinde Adalet Bakanı olan eski Yargıtay Birinci Başkanı Cevdet Menteş’in, "yargı bağımsızlığını, 12 Eylül yönetiminin isteğine feda etmesi"nin sonucudur.
Nitekim Adalet Bakanı’nın, HSYK Başkanı sıfatını da taşıması o tarihte çıkan yasanın emridir. Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nı söz konusu kurulun üyesi yapan o yasadır.
Adalet Bakanı’nın "Kurulu temsil ve Kurul adına beyanda bulunma yetkisi" ile donatıldığını bildiren o yasanın 9’uncu maddesidir.
"Kurul Adalet Bakanlığı’nda toplanır. Kurulun işleri Adalet Bakanlığı’nca yürütülür" diyerek HSYK’yı Adalet Bakanlığı’nın şemsiyesi ve etki alanı içine sokan aynı yasadır.
"Kurulun işlerini Adalet Bakanlığı’nın yürüteceğini" söyleyen hüküm, o kurula hizmet sunmak için değil, HSYK’yı Bakanlığın etkisi ve baskısı altına almaktan başka bir amaç gütmemektedir.
Esasen, "Kurul (...) üye tamsayısı ile toplanır" diyen hüküm, "Müsteşar istemedikçe Kurul hiçbir iş yapmasın" anlamına gelmektedir. Bunun da "yargı bağımsızlığı" ile bağdaştığını söylemek mümkün değildir.
HSYK’nın önceki günkü toplantısına katılmayan Sayın Müsteşarın, Yargıtay ve Danıştay üyeleri seçimini engellemesi o yüzden yargıya yapılmış çok ağır bir müdahaledir.
Keza Sayın Müsteşarın o gün bakanlıkta bulunmasına rağmen toplantıya katılmaması, üstelik Müsteşar Yardımcılarından birini kendi yerine görevlendirmemesi, bu eylemin hesaplı kitaplı bir yaklaşım ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. O nedenle Sayın Müsteşar hakkında Avukat Sedat Vural’ın "suç duyurusu" yaptığı bilinmekte, HSYK’nın da aynı yola başvuracağı bildirilmektedir.
Yeri gelmişken belirtelim ki sahnede Müsteşar görünse bile tüm bunların birinci derecedeki sorumlusu Adalet Bakanı Cemil Çiçek’tir. Tabii o da Başbakan Tayyip Erdoğan’dan aldığı talimatı yerine getirmektedir.
Bizim meselemiz ise "yargı bağımsızlığı"nın bu kavgadan başarıyla çıkıp çıkmayacağıdır.