AVRUPA Birliği Komisyonu’nun, aylardır hazırladığı bilinen, yayımlanma tarihi bir kere ertelenen, içinden tavşan mı papaz mı çıkacak diye merakla beklenen Türkiye İlerleme Raporu nihayet dün yayınlandı.
Baktık... Hiç de "ecelimizin geldiğini" söyleyen bir şeyle karşılaşmadık.
İçinden bir bakıma bilinen şeyler çıktı:
Sivil-asker ilişkilerini Avrupa Birliği (AB) standartlarına uydurmamız lazımmış.
Doğru... Ama bu standardı bu ülkeye getirebilmemiz için önce siyasi iktidarın, laik rejimin altını oyan politikalardan vazgeçmesi lazım. Ne yazık ki bu devam ediyor. Laikliğe öncelikle sahip çıkması gereken CHP de sadece sevgi ve saygı ile bakmakla kalıyor. O zaman asker, "laiklik bir siyasi mesele değil, temel bir hayati meseledir" gerekçesiyle devreye giriyor.
AB kusura bakmasın... Türkiye’deki tablo böyle devam ettikçe asker-sivil ilişkisi onların istediği şekle gelmez. Gelmezse ne olur? Türkiye belki AB’ye üye olamaz ama ondan daha önemlisini, yani laik rejimi korur.
Raporda Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinin, "şiddet içermeyen fikirlerin ifadesini kısıtlamaya yönelik kullanılmasından" şikáyet ediliyor.
AB belki her konuda laf edebilir ama bu madde bu şekilde kabul edilirken bizlerin itirazlarına kulak vermeyen, tam tersine alkış tutan aynı AB idi. Kaldı ki AB, bazı üye ülkelerde de bunun benzeri yasa hükmü olduğunu göz ardı ediyor. Hatta ifade özgürlüğünü daha da faşizan bir anlayışla kısan ve "Yahudi soykırımını" inkár edenlerle "anti-semitik" (Yahudiler aleyhine) yayın yapanları hapisle cezalandıran yasalar Avusturya’da, Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da, Belçika’da, kısaca AB üyelerinin birçoğunda var. Buna şimdi bir de "Ermeni soykırımı iddiası yalandır" demeyi suç sayma modası eklendi. Bunlar "şiddet içermeyen fikirlerin ifadesini kısıtlama" değil mi? O nedenle AB önce kendi evinin önünü temizlesin, sonra Türkiye’ye laf etsin.
Bu sözlerimiz bizdeki yanlışları koruyalım anlamına gelmiyor. Onları elbet düzeltmemiz lazım. Ama kendi gözündeki merteği görmeyenler de biraz haddini bilsin diyoruz.
Raporda beklendiği gibi hava ve deniz limanlarımızın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gemi ve uçaklarına açılması isteği var.
İstek elbet yerinde... Çünkü Türkiye, Aralık 2004’te AB ile müzakerelerin başlaması için 1963 Ankara ve 1996Gümrük Birliği anlaşmalarını Güney Kıbrıs Rum yönetimine de uygulama sözü vermişti. Vermişti ama ondan önce de Avrupa Birliği’nin "Annan Planı"na "evet" demesi halinde KKTC üzerindeki izolasyonları kaldırma sözü vardı. Şimdi AB kendisinin daha önce verdiği sözü tutmadan Türkiye’nin sözünü tutmasını istiyor.
Bu Avrupalılar dünyanın en akıllı insanları kendileri mi sanıyorlar?
İnsan bir şey ister ama istemeye yüzü varsa ister...
Not: Bülent Ecevit’le ilgili bir yazımda, ona Çiğli’de(İzmir) yapılmak istenen suikast sırasında yaralanan dostu Mehmet İsvan’ın sonra da o nedenle vefat ettiğini yazmıştım. Yanılmışım. Merhum Mehmet İsvan’ın vefatı birkaç yıl sonra ve kanser nedeniyle meydana gelmiş. Düzeltiyor, özür diliyorum. O.E.