KARAYOLLARI Genel Müdürlüğü "sorumluluk bizim" deseydi, kendimizi bir an için Türkiye dışında bir yerde, örneğin Almanya’da, İngiltere’de yahut Hollanda’da yaşıyor sanabilirdik. Neyse ki, Ankara-Adana karayolunun 47’nci kilometresinde, asfalt yolun tam ortasına 8 metre genişlik, 6 metre derinlikte bir çukur açan...
Trafiğin bir bölümüne "Buradan geçin" anlamına gelen işaretler koyan...
Ama emniyet şeridini kapatmadıkları -veya oraya ayrı bir uyarı işareti koymadıkları- için, bir otomobilin çukura düşmesine ve içindeki 3’ü çocuk 7 kişinin ölmesine sebep olan Karayolları, "Sorumlu biz değiliz" demiş de... Türkiye’de yaşadığımıza bir kere daha kanaat getirdik.
Zaten, trafik polisi de yollarımızda "trafik kuralları" yerine uygulanan "Kör müsün be!" kuralını dikkate alarak, "çukura düşen arabanın kazada ölen sürücüsü Mehmet Yıldırım’ın 8’de 8 oranında kusurlu" olduğuna karar vermiş.
Mesele yok...
Ölenler mezara... Karayolları ile trafik görevlileri de işlerinin başına dönerler. Dosya kapanır, iş biter.
Trafik görevlileri çukura düşen arabanın sürücüsünün 8’de 8 oranında kusurlu olduğunu ifade eden raporu yazarken, emniyet şeridinin niçin trafiğe açık bırakıldığını veya oraya bir uyarı işareti konulup konulmadığını ayrıca değerlendirdiler mi bilmiyoruz.
Eğer "Uyarıya gerek yoktu çünkü zaten çukura yaklaşanları diğer şeride yönlendirecek işaretler vardı" diyorlarsa, sormaya değmez mi:
O şeridi kullanma hakkına sahip arabalardan, örneğin bir cankurtaran veya bir olaya giden trafik polisi arabası çukura düşseydi, kusur yine sürücüde mi olacaktı?
Her fırsatta yazar dururuz. Kimse dinlemez, biliriz ama yine de ısrarla söylemekten kendimizi alamıyoruz:
Bizim bu devletin -bürokrasimizin- sorumluluk sistemi değiştirilmedikçe, mümkün değil, kimseyi yaptığı kusurdan, görevini ihmal etmekten, yasayla kendisine verilmiş görevi hiç yapmamaktan ve hatta görevini kötüye kullanmaktan dolayı sorumlu tutup cezalandıramazsınız.
Çünkü bizdeki mekanizma, sorumluyu bulup cezalandırmayı değil, sorumlunun bulunmasını engellemeyi sağlar.
Devletin işi yatmış, devlet zarar etmiş... Kimsenin umurunda değildir. Vatandaş mağdur olmuş, hatta canını kaybetmiş... Önemli değildir.
Zaten biri çıkıp "Kusurlu olan şudur" derse, çevresi hemen sarılır:
"Yazık! Ne üstüne gidiyorsun? Adamın çoluğu çocuğu var. Şimdi o kusurlu diye çoluğunun çocuğunun rızkıyla oynamak doğru mu?" diyenler devreye girer. Sözde insanlık ve ahlak adına içinde yaşadıkları topluma karşı dünyanın en büyük kötülüğünü yaptıklarını görmezler.
O zaman da yanlış ameliyat yapıp hastasını öldüren; rüşvet alıp kaçak ve çürük yapıya göz yuman; yola çukur kazdırıp kendi vatandaşını pusuya düşüren alçakların saltanatı altında, -yaşayabildiğimiz kadar- yaşar gideriz.